Hoş Geldin, Ziyaretçi!

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Kültürlü Görünmenizi Sağlayacak Almanca Kitap Önerileri

AğırAbi

Member
Katılım
27 Tem 2019
Mesajlar
144
1- Goethe - Genç Werther'in Acıları

Evrensel boyutlara ulaşmış ünüyle bugün dünya edebiyatının en büyük yazarlarından biri sayılan Goethe, henüz yirmi beş yaşındayken yazdığı Genç Werther'in Acıları'nda, kısa bir süre önce Charlotte adlı genç bir kadınla yaşadığı mutsuz ilişkiden yola çıkmıştı. Edebiyat dünyasına, karşılıksız aşkıyla intihara sürüklenen "Romantik kahraman"ı armağan eden bu büyüleyici mektup-roman, şiirselliği ve yaşama tutkulu bakışıyla okuyucuları mıknatıs gibi kendine çekmişti. Almanya'da bütün gençliği etkisi altına alan romanın, birçok intihara neden olduğu, Werther'in giydiği mavi frak, sarı yelek ve çizmelerin döneminde moda yarattığı, Napoléon'un bile kitabı sürekli yanında taşıdığı söylenir.
Son derece duyarlı ve tutkulu bir genç ressam olan Werther'in, düşsel dostu Wilhelm'e yazdığı mektuplardan oluşan Genç Werther'in Acıları, edebiyatta akılcılığın yerini alan duygusallığın bir başyapıtıdır.

2- Nietzsche - İyinin ve kötünün ötesinde

"Peki, 'gerçeğin' yeni dostları olacaklar mı onlar, yeni gelmekte olan filozoflar? Çok muhtemeldir ki, şimdiye kadar gelmiş geçmiş bütün filozoflar sevdiler kendi gerçeklerini. Fakat birer dogmacı olmayacakları da kesin. Onların gerçeğinin, hâlâ herkesin gerçeği olmayı sürdürmesi gerekliliği, onların gururlarına aykırı olacaktır ve aynı zamanda da beğenilerine. Şimdiye kadarki bütün dogmacı çabaların gizli arzusu ve nihai amacı olmuştur bu. 'Benim fikrim benim fikrimdir. Başka hiç kimse, kolaylıkla onun üzerinde hak iddia edemez.' Belki de böyle diyecektir geleceğin filozofu. İnsanın, çoğu kişiyle aynı görüşü paylaşmayı istemek gibi kötü bir arzuyu terk etmesi gerekli… Eğer komşunuz da onu ağzına alabiliyorsa, 'iyi' artık iyi değildir. Hem zaten 'müşterek bir iyi' nasıl var olabilirdi ki?"

3- Arthur Schopenhauer - Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar

İnsanlar için kıskançlık doğaldır: Yine de kıskançlık hem bir ayıp hem de mutsuzluktur. Bu yüzden onu mutluluğumuzun düşmanı olarak görmeli ve kötü bir şeytan olarak boğmaya çalışmalıyız. Seneca da bunun için bize şu güzel sözlerle kılavuzluk eder: Sahip olduklarımızı karşılaştırmadan tadını çıkarmalıyız. Başka birinin bizden daha şanslı olduğundan tasalanırsak asla mutlu olamayız (Asabilik Üzerine III, 30), ayrıca: Sizden önde olan birçoklarını görürseniz, bir de arkanızdakileri düşünün (Mektuplar, 15). Öyleyse bizden daha iyi durumda gibi görünenlerden çok, daha kötü durumda olanlara sık sık bakmalıyız. Ortaya çıkan gerçek fenalıklarda bile, kıskançlıkla aynı kaynaktan çıkan en etkili teselliyi, bizimkilerden daha büyük acılara bakmak, bir de bunun yanında, bizimle aynı durumda bulunanlarla, kader yoldaşlarımızla arkadaşlık etmek getirecektir.

4- Stefan Zweig - Satranç

Stefan Zweig, çok geniş bir psikoloji birikimini eserlerinde bütünüyle kullanmış ender yazarlardandır. Onun dünya edebiyatında bir biyografi yazarı olarak kazandığı haklı ünün temelinde de bu özelliği, yani yazarlığının yanı sıra çok usta bir psikolog olması yatar.

Satranç, Zweig'ın psikolojik birikimini bütünüyle devreye soktuğu bir öyküdür ve bu öykünün baş kişileri, tamamen yazarın biyografilerinde ele aldığı kişileri işleyiş biçimiyle sergilenmiştir.

Zweig ölümünden hemen önce tamamladığı birkaç düzyazı metinden biri olan Satranç'ı kaleme aldığı sırada, karısı Lotte Zweig ile birlikte göç ettiği Brezilya'da yaşamaktaydı. Satranç'ta da, olay yeri olarak New York'dan Buenos Aires'e gitmekte olan bir yolcu gemisini seçmiştir. Bu gemide tamamen rastlantı sonucu karşılaşan üç kişi: yeni dünya satranç şampiyonu Mirko Czentovic, sıradan bir satranç oyuncusu olan anlatıcı ve bir zamanlar çok usta bir satranç oyuncusu olan, ama hayli zamandır satrançtan uzak kalmış bulunan Dr. B., öykünün aktörleridir.

5- Stefan Zweig - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu

Stefan Zweig Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu (Brief einer Unbekannten) adlı uzun öyküsünü 1920'li yılların ilk yarısında kaleme aldı. Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu'nun kadın kahramanını sadece uzun bir mektubun yazarı olarak tanıyoruz. Kadının hayatı boyunca sevmiş olduğu erkek için kaleme aldığı bu mektubun "gönderen"inin adı yoktur. Mektubun başında tek bir hitap vardır: "Sana, beni asla tanımamış olan sana". Kadın büyük tutkusunu hep bir "bilinmeyen" olarak, yani tek başına yaşamaya razıdır, bu aşk öyküsünde "taraflar" değil, sadece tek bir "taraf" vardır. Böylesine, gerçek anlamda aşk denilebilir mi? Zweig okurunu, bir kez daha, insan psikolojisinde eşine pek rastlanmayan bir yolculuğa davet ediyor. Bu yeni yolculuğun sonunda "mutlak aşk" kavramının şimdiye kadar bilinmeyen kıyılarına varmayı amaçlamış olması da bir ihtimal!