Hoş Geldin, Ziyaretçi!

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Trajedi ve Komedinin Tehlikeli Subjektivitesi: Joker Film Eleştirisi

Magazin Editor

Magazin Habercisi
Katılım
28 Mar 2019
Mesajlar
7,951
Web sitesi
www.magazin.biz.tr
Sinemaya olan rağbetin giderek gozle gorulur bir bicimde azaldığı 2019 senesinde Joker gişelerde sonbaharı şenlendiredursun, Todd Philips’in yonetmen koltuğunda oturduğu ve Joaquin Phoenix’in ona muhtemelen Oscar heykelciğini kazandıracak olağanustulukte bir oyunculuk sergilediği Joker filmine dair soyleyecek birkac yuz cift lafımız var.
DC Comics’in populer kulture meze olmuş kahramanı, Gotham şehrinin koruyucusu Batman,-nam-ı diğer Bruce Wayne’in azılı duşmanlarından olan Joker karakterini Amerikan sinemasında bugune dek bircok aktor canlandırdı. 2008 yapımı Dark Knight’ta Gotham’ı, yonetmen Christopher Nolan’ın zamanın otesideki perspektifiyle izlerken filmde bir de Heath Ledger’ın unutulmaz Joker performansına cakılı kalmıştık. Film vizyona girer girmez, Ledger’ın sinir bozucu derecede gercekci oyunculuğu goze carpmış ve unlu aktor icin aynı şu sıralar Phoenix icin soylendiği gibi, “Oscar bu sene Ledger’ın olacak” tahminleri yurutulmeye başlanmıştı. Oyle de oldu. Fakat Ledger trajik bir bicimde, ilk Oscar’ını kucaklayamadan aramızdan ayrıldı.
Hangover serisi ve Borat gibi sevilen Amerikan komedi filmlerinin yonetmenliğini yapmış Todd Philips, 2019 yapımı Joker’in yonetmenliğini ve Scott Silver’la birlikte senaristliğini ustleniyor. Yonetmenin onceki projelerine bakıldığında nasıl bir Joker yorumu izleyeceğimizden cok da emin olamasak da, filmi izledikten ve komediyle trajedinin tanımlarının ne kadar subjektif meseleler olduğunu sorguladıktan sonra Todd Philips, Joker’in yonetmeni ve eş-senaristi olarak, filmin kendisi gibi ironik bir secim olmuş. Joaquin Phoenix’se canlandırdığı Arthur Fleck-Joker (Şakacı) karakteriyle metot oyunculuğu dersi verip olağan olanı sorgulatıyor. Aktorun film icin verdiği 26.5 kilo -ki daha once Christian Bale The Machinist ve Matthew McConaughey Dallas Buyers Club filmleri icin bu denli fiziksel değişiklikler gecirmişti- ve role hazırlanırken verdiği olağanustu psikolojik caba, oyle gorunuyor ki Sucun Palyaco Kralı Joker'in inandırıcılığını bir hayli beslemiş. Phoenix’in detaylı on calışmasının yanı sıra; kariyerinde daha onceleri canlandırdığı rollerin de kendisini Joker’i canlandırmaya hazırladığı soylenebilir. Aktor Gladiator, Walk the Line ve The Master filmleriyle Oscar'a aday olduğunda da oldukca tehlikeli ve suca meyilli bireyleri canlandırmıştı. Filmin oyuncu kadrosunda Joaquin Phoenix’in yanında Robert De Niro ve Zazie Beets gibi oyuncular da yer alıyor.
Filmi henuz izlememiş olanları uyaralım. Joker iyi giden bir gunu mahvedebilecek derecede karanlık, trajik ve umutsuz bir film. Annesiyle birlikte yoksulluk icinde yaşayan, orta yaşlarında bir palyaco olan Arthur Fleck, muzdarip olduğu ve histerik kahkahalarını kontrol edememesine sebep olan psikolojik rahatsızlığı sebebiyle işinde, evinde ve sokakta surekli zorbalığa uğramaktadır. Naiflikle toplumun baskılarına karşı gelmeye calışan, nevroz nobetlerini bu şekilde bastırmaya cabalayan Arthur icin her gecen gun tahammul etmek daha da zorlaşmaktadır. Toplumla barışmaya calışsa da topluma karışamayan Arthur, yalnızca anlaşılmak istemektedir. Babasız buyuyen bir cocuk olduğu icin idol olarak gorduğu erkek figurlere takıntılı bir guven ve sevgi besler. Ancak kafasında kurduğu dunyayla gercek dunyanın gri ve tozlu renklerinin arasındaki ucurum onu gunden gune daha fazla hayal kırıklığına uğratacaktır. İcinde buyuduğu hicbir sosyal cevre onu olduğu gibi kabul etmemektedir.
Kitle psikolojisi uzerine derin duşuncelere dalarak izlediğimiz filmde, toplumun bireylerince yaratılmış değer yargılarıyla sorgulanan bireylerin, hele bir de kontrol edemedikleri psikolojik rahatsızlıklara sahipler veya buna yatkınlarsa, yine aynı toplum eliyle ne hale gelebileceğini sorguluyorsunuz. Gotham gibi kurgusal bir şehirde ve cok da bilinmeyen-fakat tahayyul edilebilen- bir zamanda gecen film, bu yonuyle etliye sutluye karışmıyor gibi dursa da, hangi perspektiften bakılırsa bakılsın derin bir sosyal eleştiri barındırıyor. Kalabalıklar icinde gorunmediğini hisseden bir adamın,yanlış motivasyonlarla da olsa, kendisini gormezden gelen toplumu cezalandırma yoluyla gorunur olduğunu sezdikten sonra, tiksinmeye başladığı toplumun kabul ettiği duzeni hice sayan anarşist bir katile donuşmesi gozlerimizin onunde oyle apacık gercekleşiyor ki, insan evrensel trajedi ve komedinin sınırlarını sorguluyor.
Filmde iyiler de kotuler de cok iyi değil esasında, filmi rahatsız edici derecede gercekci yapan biraz da bu. Gercek hayatta da iyiler surekli yardımsever ve kotuler surekli acımasız değil ya… Gotham’da her şey zıvanadan cıkmış ve toplumda zaten bir kargaşa hakimken, kendisini ezilen coğunluklara Joker olarak tanıtan ve ezilen kesimin haklarını onlar adına savunan bir figur, fitili kolaylıkla ateşliyor. Annesinin surekli gulmeyi oğutlediği, fakat asla tam olarak mutlu olamamasına sebep olan travmatik cocukluğunun kurbanı olan Arthur Fleck, boyun eğerek yok olacağına, baş kaldırarak var oluyor. Hayatının bir trajedidense bir komedi olduğunu soylediği sahneden sonra Arthur, artık geri donulemez şekilde kabuk değiştiriyor-veya kendisine soracak olursak kabuğundan cıkıyor-.
Bunun yanında filmin olay orgusunun tırmanışı oldukca yerinde. Kimi eleştirilerin konusu olan; ilk yarının fazlaca durgun olduğu konusuna gelecek olursak da fikrimizce bu, filmin doğası gereği yavaş yavaş zirvesine tırmanmasının gerekliliğindendi. İlk yarıda karakterin yaşadığı ikilemleri, anlaşılabilseydi olabileceği kişiyi, onlarca kez sabırla kendisini kabul ettirmeyi denemesini izledik ve boylece Joker gibi, her gun karşılaşamayacağımız bir karakterin bahaneler uretmeden nasıl boyle birine donuştuğune ikna olduk. Boylece filmin sonunda Joker’in, şakalarını kimsenin anlamayacağını duşunerek kendisine saklamayı secmesini anlamlandırabildik.Filmin İzlandalı muzisyen Hildur Gudnadóttir’e ait olan ve Arthur’un kafasının ici gibi kaotik ve mutlu mu mutsuz mu kararsız muzikleri de Joker’in bahsetmeden gecemeyeceğimiz soslarından biriydi. Filmin puslu renkleriyle birleşince karakterler sussa bile konuşan muzikler akılda kalıcıydı.
Seyirciler ve eleştirmenler filmin vermek istediği mesajın erdemine dair ikiye bolunmuş olsa da, Joker’in başarısı sanırız seyircileri oyle ya da boyle soluksuz bırakmayı başarmış, kurgusu ve karakter orgusu kuvvetli, Arthur’un kafasının ici gibi kaotik ve etkileyici muziklere ve goruntulere sahip, iyi duşunulmuş bir film olmasında. Farklı olanı bağrına basacağına dışarı atan toplumun yarattığı yıkıcı etki, Joker’in sanrılarında kurguladığı dunyada yaşamak istememize sebep oluyor.

7.5/10
Livaze Gul Erişti