Hoş Geldin, Ziyaretçi!

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

ESKİ TÜRK EDEBİYATININ KAYNAKLARINDAN ŞAİR TEZKİRELERİ 5. Ünite Özeti

Dijital

Member
Katılım
11 Ocak 2020
Mesajlar
77
18. YÜZYIL ŞAİR TEZKİRELERİ


  • 18. yüzyılda yazılan tezkirelerde 17. yüzyıla karşı gelişen bir tepki vardır. Yine aynı dönemde bu türün çok önemli ve güzel tezkirelerinin yazıldığı 16. yüzyıl eserlerine özenen, onları taklit eden eserleri görüyoruz.
  • 17. Yüzyılda à kısalan biyografiler ve çoğalan şiir örnekleri yerine 16. yüzyılda olduğu gibi à uzun ve ayrıntılı biyografiler ve kısa şiir örnekleri tezkirelerde yer almaya başlar. Yine 18. yüzyılda daha önceki tezkirelerde görülmeyen zümre tezkireleri yazılmaya başlamıştır.

TEZKİRE-İ ŞUARA


  • Diyarbakır’da doğdu (1672). Asıl adı à Mustafa Mucibtir. Mansurizade sanıyla tanındı.
  • Babası Diyarbakırlı fetva emini Ahmet Efendi’dir. Babasından ve ilin tanınmış bilginlerinden ders alan Mucib Efendi, hattat Hafız Ahmet-i Semerkandî’den hat öğrendi. İstanbul’da öğrenimine devam eden Mucib Efendi, 1688 yılında mülâzım ve müderris oldu. ü 1725 yılında Halep müderrisliğine, 1727’de Şam mevleviyetine atanan Mucib Efendi, aynı yıl içinde Şam’da öldü. (1727) ü Devrinde ilminin yanı sıra şairliğiyle de tanınır.
  • Şiirlerinde Racih, Kemalî ve Mucib mahlaslarını kullandı.

Eseri
Tezkire-i Mucib (1710): Gençliğinde görüşüp tanıştığı şairlerden topladığı şiirlerle oluşturduğu mecmuayı, daha sonra genişleterek 1710 yılında Tezkire-i Mucib adındaki eserini kaleme almıştır.


  • Tezkiresine kısa bir giriş ve devrin sultanı IV. Murat’ın biyografisiyle başlar , kendisinden önceki tezkireciler gibi sultanları, belli meslek sahiplerini bir sınıflandırmaya tabi tutmadan sadece çağdaşı olan şairleri alfabetik sırayla verir.
  • Mucib ,giriş kısmında Rıza Tezkiresi’ni incelediğini, Rıza’nın Hasan Çelebi ve Riyazî Tezkireleri’nden bazı şairleri aldığını, buna karşılık kendisinin sadece Rıza Tezkiresi’ndeki şairler arasında bir seçim yaparak eserini Riyazî’ye zeyil olarak yazdığını belirtir. Tezkirede
  • Riyazî’nin eserini yazdığı 1610 tarihinden sonra yazılan Rıza Tezkiresi’ndeki bazı şairler ve 1640’tan sonra Mucib’in kaleme aldığı şairler bulunmaktadır.
  • Tezkire 16. yüzyıl sonlarından başlayarak yazarın çağdaşı olan şairlerden seçtiği 107 biyografiyi ihtiva etmektedir.
  • Eserine IV. Murat’ın biyografisiyle başlayan Mucib Efendi, alfabetik sırayla verdiği şairlerin hayatlarını kısaca anlatmakla birlikte çoğunun ölüm tarihini titizlikle belirtmeye çalışmış; şiirleri ve sanatları hakkında birkaç söz söyledikten sonra örnek olarak en az bir, en çok iki gazel almıştır.
  • Şairlerin sanatları ve şiir özellikleri hakkında değerlendirmeleri çoğunlukla yüzeyseldir.

Mucib Efendi’nin dili, süs ve özentiden uzak, sade ve açıktır. Eserde diğer tezkirelerde olduğu gibi klişe ifadelerkullanılmakla birlikte, onlardan farklı olarak övgü ve yergiye fazla yer verilmez.


  • Tezkire, Riyazî ve Rıza Tezkireleri’nden seçilmiş bazı şairlerin özetlenerek verilmiş olması bakımından fazla önemli olmamakla birlikte daha önce yazılan tezkirelerde bulunmayan on bir şairi (Esat, Bahşî Efendi, Hıbrî, Devrî, Debî, Rezmî, Selamî,Şuaî, Iydî, İlmî ve Alimî) yer alması bakımından dikkate değerdir. Ancak eserde, bu yeni isimler hakkında kayda değer bir bilgi bulunmamaktadır.

Mülâzım: Eğitimini tamamladıktan sonra memuriyete atanmadan önce staj yapan kimse.


  • NUHBETÜ’L-ASAR MİN-FEVA’İDİ’L-EŞAR ü Safayî, İstanbul’da doğdu. Asıl adı àMustafa



  • Öğrenimini tamamladıktan sonra Sultan IV. Mehmet’in sadrazamlarından Elmas Mehmet Paşa tarafından korundu ve çavuş, kâtip, mektupçu ve defteremini oldu. Mustafa Safayî, Elmas Mehmet Paşa’ya yakınlığı yüzünden düşman kazandı. Paşa’nın Nemçe seferinde ölmesi üzerine Mustafa Safayî görevden alındı. Bir süre sonra maliye tezkirecisi olarak görev yaptıysa da burada da fazla kalamadı. Bu arada çok maddî sıkıntı çekti. Safayî, 25 yıl önce yazmaya başladığı tezkiresini 1720 yılında tamamladı ve sadrazam Damat İbrahim Paşa’ya sundu. Damat İbrahim Paşa da onu şıkk-ı sânî defterdarlığı görevine atadı. Safayî, ölünceye kadar bu görevde kaldı ve bundan sonra rahat bir ömür sürdü. Mustafa Safayî, 1726 yılında İstanbul’da vefat etti.


Şıkk-ı sânî defterdarı:Maliye teşkilatının başında bulunan defterdarın yardımcısıdır.
Eserleri Ø Mürettep bir Divan sahibi bir şair olmasına karşın Safayî, asıl ününü tezkiresiyle sağladı.
Nuhbetü’l-asar min-Feva’idi’l-eş’ar (y.1720): Tezkire-i Şuara olarak da bilinen Nuhbetü’l-asar min-Feva’idi’l-eşar, bir ön söz, on sekiz takriz ve alfabe sırasıyla 476 şairden meydana gelmiştir. Safayî, eserini tamamladıktan sonra devrin sadrazamı Damat İbrahim Paşa’ya sunmuştur.


  • Safayî, tezkiresinin özentili bir inşa örneği olan ön sözünde, Latifî, Âşık Çelebi ve Hasan Çelebi gibi büyük biyografi ustalarına özenerek tezkire yazmak istediğini, Elmas Mehmet Paşa’nın yanında iken bu işe başladığını, ama bir türlü zaman bulup topladığı bilgileri biraraya getiremediğini ve Damat İbrahim Paşa devrinde tamamlayabildiğini belirtir. Böylece hayatı boyunca şairlerle yakın ilişkiler içinde olan Safayî, yazmayı tasarladığı tezkiresi için uzun bir süre bilgi toplamış ve yirmi beş yıl içinde eserini meydana getirmiştir.
  • Nuhbetü’l-asar min-Feva’idi’l-eşar, 1640 tarihinde kaleme alınan Rıza Tezkiresi’ne zeyl olarak yazılmıştır. Tezkirede 1720 yılına kadar seksen yıl içinde yetişen 493 şair bulunmaktadır. Safayî, eserini tamamladıktan sonra çağının tanınmış onsekiz şair ve bilim adamına (Salim, Şehdî, Nahifî, Kamî, Razî, Neylî, Osmanzade Tâib, Şehrî, Seyyit Vehbî, Hasib, Subhizade Mehmet, Rifatî, Kelim, Nedim, Ahmet, Hamdî, Murtazazade, Eşref, Salih) gösterip onlardan birer takriz yazmalarını istemiş ve bunları da eserinin başına koymuştur. Eser, bu özelliğiyle tezkirecilik geleneğinde şekle ait bir farklılık arz eder. Ayrıca, Safayî, tezkiredeki şairleri adlarının üçüncü harfine kadar alfabetik olarak sıralamış ve aynı adı taşıyanların dizilişinde ise ölüm tarihlerini göz önüne almıştır.
  • Nuhbetü’l-asar min-Fevaidi’l-eş’ar’ın dili, oldukça süslü ve ağırdır. Özellikle eserin başlangıç bölümünde ve tanınmış şairlerden bahsedilirken onların şan, şöhret, bilgi ve kültürlerini yansıtacak biçimde inşa tarzının bütün özelliklerini taşıyan bir dil ve üslup kullanılmıştır.
  • Eserinde şairlerin hayatları hakkında geniş bilgi vermiş, çoğunun ölüm tarihini belirtmeye çalışmış; edebî kişiliklerine dair isabetli fikirler ileri sürmüş ve örnek şiirleri titizlikle seçmiştir. Bazen tezkirede, seçilen örnek şiirlerin üç dört gazele kadar çıktığı da görülür.
  • Tezkireci, zaman zaman aynı mahlaslı şairleri birbirine karıştırmış olmakla birlikte 17. yüzyılın ikinci yarısıyla, 18. yüzyılın başında özellikle bir kültür ve edebiyat devri olan Lale Devri’nde yaşayan şairler hakkında önemli bilgiler vermesi açısından Nuhbetü’l-asar minFeva’idi’l-eşar Türk edebiyatının değerli kaynaklarından biridir.
    • TEZKİRE-İ ŞUARA
  • İstanbul’da doğdu (1688). Asıl adı à Mehmet Emin , Mirzazade sanıyla tanındı.
  • Babası, Şeyhülislam Mirza Mustafa Efendi’dir. Babasının ilmiye sınıfına mensup olmasından dolayı Salim, henüz beş yaşında iken mülazım sayıldı (1693).
  • Babasından ve devrin tanınmış bilginlerinden ders alan Salim, 1704 yılında onaltı yaşında Eyüp Siyavuş Paşa Medresesi’ne müderris oldu. İstanbul’un çeşitli medreselerinde görev yaptıktan sonra Süleymaniye müderrisliğine kadar yükseldi.
  • Selanik, Serez ve İstanbul’da kadılık yaptı. Şeyhülislam olan babası görevden alınınca birlikte Trabzon’a sürüldüler. Trabzon’da bir buçuk yıl kaldıktan sonra İstanbul’a döndüler. Ancak yedi yıl gibi bir süre hiçbir görevde çalışamadı. Salim, 1722 yılında tezkiresini tamamlayarak devrin sadrazamı Damat İbrahim Paşa’ya takdim etti. Paşa, bunun karşılığında onu tekrar İstanbul kadılığına atadı. Bir süre bu görevde çalıştıktan sonra yine görevden alındı. Bu sırada Aynî Tarihi’ni Türkçeye çevirmek üzere kurulan komisyona seçildi. Anadolu ve Rumeli kazaskerliğine getirildi. Kazaskerlikten emekliye ayrılan Salim, İstanbul’da vefat etti (1743).
  • Mezarı, İstanbul’da Şehzadebaşı semtinde babasının mezarı yanındadır. Devrinde babasının makam, mevki sahibi olmasının yanı sıra yaradılışının da etkisiyle hiç kimseyi beğenmeyen gururlu, kibirli bir kişi olarak tanınan Salim, özellikle ilmiye sınıfından olmayanları daima küçümsemiştir. Sâlim’in atandığı görevlerde uzun süre çalışamamasının sebeplerinden biri bu olsa gerektir.
  • Salim, şiirle uğraşmış, devrinin tanınmış şairlerinden biri sayılmış ve şairliğinin yanı sıra hattıyla da dikkat çekmiştir.
  • Sultan III. Ahmet ve Sadrazam İbrahim Paşa’ya kasideler sunmuş; devrin önemli, önemsiz olaylarına kıta ve tarihler söylemiştir.

Eserleri


  • Mürettep divanından başka dinî konularda yazılmış eserleri vardır. Lale Devrinde oluşturulan tercüme kurulunda yer almış ve Aynî’nin Ikdü’l-cuman fi Tarihi Ehli’zzaman adlı eserinin on bir cüzünü Türkçe’ye çevirmiştir.

Tezkire-i Şuara: Sâlim’in 1722 yılında tamamladığı Tezkire-i Şuara olarak da bilinen Tezkire-i Salim, uzun bir girişle biri padişahlara, diğeri asıl şairlere ait olmak üzere iki bölüm hâlinde düzenlenmiştir. Salim, eserini tamamladıktan sonra devrin sadrazamı Damat İbrahim Paşa’ya sunmuştur.


  • Salim eserine hamdele ve salveleyle başladıktan sonra devrin sultanı, sadrazamı ve şeyhülislamı için söylenmiş övgü dolu kasidelere yer vermiş; daha sonra Latifî, Âşık Çelebi, Hasan Çelebi ve Riyazî gibi tezkirecilerin yolundan yürüyerek kendi doğum tarihi olan 1688 yılını esas alarak tezkire yazmaya başladığını, İstanbul’dan uzakta bulunduğu zamanlarda ise çalışamadığını, İstanbul’a döndüğünde Safayî’nin tezkire yazdığını öğrenince çok üzüldüğünü, bunun üzerine tezkiresini tamamladığını, ama Safayî gibi basit bir dille değil, eserini sanatlı bir inşa örneği göstererek yazdığını ifade etmiştir.
  • Tezkiresinde toplam 428 şair biyografisine yer veren Salim, padişahlara ayırdığı birinci bölümde devrin padişahı Sultan Ahmet ve Sultan Mustafa’dan söz etmiş, şiirlerinden örnekler vermiştir.
  • 2. bölümde alfabe sırasıyla 426 şairi ele alan Salim, aynı addaki şairleri Safayî’nin yaptığı gibi ölüm tarihlerine göre sıralamış; hayatları hakkında hayli geniş bilgi vermiştir. Bazı şairlerin sosyal hayatlarına, çeşitli latifelerine ve maceralarına da değinen Salim, onların sanatları ve eserleri üzerine isabetli ve doğru değerlendirmeler yapmıştır.
  • İlmiyye mesleğinden ve hattat olduğu için kendi mesleğinden olan şairlere daha çok yer ayırmış, daha ayrıntılı bilgiler vermiş ve onları aşırı derecede övmüştür. Salim, eserini yazarken Safayî’nin son 32 yılındaki şairlere ait verdiği bilgilerden ve Şeyhî’nin aynı devri içine alan Vekâyî-i Fudalâ adlı Şakayık zeylinden de genişölçüde yararlanmıştır. Ancak sadece Şeyhi’nin eserinden yararlandığını söylemiştir.
  • Tezkirenin dili oldukça süslü ve ağırdır. Salim sade bir dil kullanmakla suçladığı Safayî’yi aşabilmek için yabancı kelimeler, zincirleme tamlamalar ve secili, uzun cümlelerle sanatlı bir inşa örneği vermiş bu da verdiği değerli bilgilerin söz kalabalığı arasında kaybolup gitmesine yol açmıştır.
    • NUHBETÜ’L-ASAR Lİ-ZEYLİ ZÜBDETİ’L-EŞAR
  • Bursa’da doğdu(1668). Asıl adı à İsmail.Bursalı İsmail Belîğ olarak tanındı.
  • Dedesi, Seyyid Mehmet Şahin Efendi, babası Şahin Emirzade sanıyla bilinen Mantıcı Mescidi imamı İbrahim Efendi’dir. Bursa’da yetişen İsmail Beliğ, ilk olarak babasından ve daha sonra da Bursa’nın tanınmış bilginlerinden ders aldı.
  • Arapça ve Farsçayı, dinî ve edebî bilimleri iyi öğrenir. babasının ölümünden sonra aynı mescide imam oldu.
  • kısa süreli yaptığı Tokat mahkemesi naibliği görevi hariç tutulursa bütün ömrü Bursa’da geçti.
  • Bursa’da Evkaf-ı Haremeyn mahkemesinde müfettiş kâtipliği, Hazret-i Emir imareti ile Yeşil imarette önce kâtiplik, bir ara Hazret-i Emir imareti Gaile naibliği ve her iki İmarette de imaret müdürlüğü yaptı. Devrinde şair, tarihçi ve bilim adamı olarak tanınan İsmail Beliğ, 10 Nisan 1729-22 Ramazan 1142 yılında Bursa’da öldü.

Eserleri


  • Bursa Şehrengizi (Âyine-i Huban): Bursa şehrinin güzellerinden ve güzelliklerinden bahseden 269 beyitlik bir eserdir.
  • Divan: Bu eser bugün için elimizde değildir.
  • Genc-i Şaygan: Edebiyat, hâl tercümesi ve fıkıh meselelerinden bahseden bu eser, henüz ele geçmemiştir.
  • Güldeste-i Riyaz-ı İrfan ve Vefeyat-ı Danişveran-ı Nadiredan: Eserde, Bursa’nın Osmanlı devletine katılmasından başlayarak zamanına kadar burada doğan, yetişen ya da görev yapan, orada ölen Osmanlı sultan ve şehzadeleri, devlet adamları, Şeyh, bilgin, şair, doktor, hattat ve meddah gibi tanınmış kişileri (495 kişi) hakkında bilgi verilmektedir.
  • Gül-i Sad-berg: İsmail Beliğ’in Hanifzade Tahir Ahmed’in Asar-ı Nev’indeki 100 hadisini birer beyitle tercüme ettiği eseridir Ø Seb’a-i Seyyare: İsmail Beliğ’in yedi na’tından ibaret bir eserdir.
  • Sergüzeşt-name-i Fakır Be-azimeti Tokat: İsmail Beliğ’in Tokat’a giderken yolda başından geçen olaylarla, Tokat’taki hayatını ve devlet memurlarının yolsuzluklarını anlatan 151 beyitten oluşan bir mesnevidir.
  • Nuhbetül-asar li-Zeyli Zübdeti’l-eşar (y.1727): Eser, Kafzade Fa’izî’nin (y.1622) Zübdetü’l-eşar’ına zeyl olarak yazılmıştır. Beliğ’in bu eseri, Faizî’nin tezkiresi gibi şiir antolojisi niteliği taşımaktadır.



  • Eserine kısa bir girişle başlayan İsmail Beliğ, burada Sultan III. Ahmed ile Sadrazam Damat İbrahim Paşa’yı övdükten sonra tezkiresini kaleme alma sebebini açıklamış ve eserini Kafzade Faizî’nin Zübdetü’l-eş’ar’ına zeyl olarak yazdığını belirtmiştir.
  • ***Tezkire’de, Necib mahlasıyla şiirler yazan Sultan III. Ahmet’den sonra 413 şair, alfabetik olarak sıralanmıştır. Sultan III. Ahmet’in biyografisiyle başlayıp Yümnî’nin biyografisiyle biten eserde toplam 414 şair bulunmaktadır.
  • Şairlerin hayatları hakkında bilgi verirken en fazla üç dört satırı geçmeyecek şekilde çok kısa açıklama yapar,ölüm tarihlerini büyük bir titizlikle belirtmeye çalışır ve şiirlerinden örnekler vermiştir. Tezkirede şiir örnekleri Biyografik bilgiye oranla daha çok yer tutar. İsmail Beliğ, eserinde her şaire değeri ölçüsünde yer vermiştir.

İsmail Beliğ, şairler hakkında mübalağalı ve şahsî hükümler vermemiş, kısa ve öz bilgilerle şairleri tanıtıp hakkında hüküm vermek üzere örnekler ile okuyucuyu başbaşa bırakmıştır. Ayrıca, İsmail Beliğ’in kısa sürede tamamladığı bu eserinde yanlış ya da eksik yazılan kısımların olduğu dikkat çekmektedir.
İmaret: Yoksullara yardım etmek için oluşturulmuş hayır kurumu.
ADAB-I ZUREFA


  • İstanbul’da doğdu (1736). Asıl adı àHüseyin Ramiz ,Azizzade sanıyla tanındı.
  • Babası Lale devrinin önemli bilgin ve şairlerinden Mustafa Naim Efendi, annesi Ebezade Hüseyin Efendi’ye damat olan Rumeli kadılarından Balcı kî Lutfizade Ahmet Efendi’nin kızıdır. Babasını bir yaşında kaybeden Hüseyin Ramiz, kardeşinin yardımıyla öğrenimini



tamamladı. Vassaf İbrahim Efendi’den mülazım ve müderris oldu. Hüseyin Ramiz, uzun yıllar çeşitli medreselerde müderrislik ve değişik illerde kadılık yaptı.


  • Devrinde bilim adamı, tarihçi ve şair olarak tanınan Hüseyin Ramiz’in ölüm tarihi kesin bilinmemekle birlikte tezkiresini kaleme aldığı 1786 yılında ölmüş olabileceği düşünülmektedir. Atâ Tarihi’nde ise ölüm tarihi 1794 olarak gösterilmektedir.

Eserleri


  • Devhatül-meşayih Zeyli: Müstakimzade Süleyman Sadeddin Efendi’nin Devhatü’lmeşâyîh’ine yazdığı zeylidir.
  • Hadikatü’l-vüzera Zeyli: Osmanzade Ahmet Taib Efendi’nin Hadikatü’l-vüzera adlı eserine yazdığı zeyldir.
  • Hamiletü’l-kübra Zeyli: Resmî Ahmet Efendi’nin darüssaade ağalarına dair yazdığı Hamiletü’l-kübra adlı eserine zeylidir.
  • Keşfü’z-zünun Zeyli: Mustafa Kâtib Çelebi’nin Keşfü’z-zünun’una yazdığı zeylidir.
  • Zahirü’l-hukkam: Rumeli kadılıklarında bulunduğu yirmi yıl içinde hazırladığı bu eseri, 1184/1770 yılında tamamlanmış olup şakk ilmine dair bilgileri ihtiva eder.
  • Zübdetü’l-vakı’at: Hüseyin Ramiz’in bir tarih kitabı olan bu eseri, 1182/1763 ile 1188/1774 yıllarıarasında geçen Sultan III. Mustafa devri olaylarını kapsar.
  • Âdab-ı Zurefâ (y.1784): Ramiz Tezkiresi olarak da bilinen Âdab-ı Zurefa, Mirzazade Mehmet Salim Efendi’nin Tezkiretü’ş-şuara’sına bir zeyildir. Hüseyin Ramiz, tezkiresinde 1720 ile 1784 tarihi arasındaki 64 sene içinde yetişmiş 375 şairin biyografisine yer vermiştir.



  • Şairler hakkında ayrıntılı bilgi verirken onların ölüm tarihlerini de büyük bir titizlikle belirtilmeye çalışmış, şiirleri ve sanatları üzerine isabetli ve doğru değerlendirmeler yaparak bir ile on bir arasında değişen sayıda şiirlerinden örnekler almıştır.
  • Eserde, bazı hâl tercümelerinin daha sonra tamamlanmak üzere boş bırakıldığı, bazı şairlerin yalnızca adlarının yazıldığı ya da eksik bilgi verildiği, bazı cümlelerin birbirine bağlanmadığı, yarım bırakıldığı, görülmekte yer yer de anlatım bozukluklarına rastlanmaktadır. Bunlara bakınca Râmiz’in tezkiresini tamamlayıp son biçimini veremediği ve temize çekemediği anlaşılmaktadır. Bu yüzden herhalde ölümünden sonra Râmiz’in el yazısı ile ve karalama hâlinde olan nüshayı iyi dostu olan Müstakimzade Süleyman Sadeddin Efendi gözden geçirerek, kenarlara yaptığı çıkmalarla, bilgi yanlışları, anlatımı, hatta imlâsına kadar düzeltmiş, bazı eklemelerde bulunmuştur.
  • Tezkire’nin dili oldukça ağırdır. Uzun tamlamalarla cümleler uzatılmıştır.*** Yine de 18. yüzyılın belli başlı tezkireleri olan Safayî ve Salim’den daha sade sayılabilecek bir dili vardır.
  • ***Tamamlanmamış olmakla birlikte Âdab-ı Zurafa, Safayî ve Salim Tezkirelerinden sonra 18. yüzyıl tezkirelerinin en önemlisi sayılır.
  • ***Lâle Devri diye anılan, kültür ve edebiyatın çok geliştiği ve yüzlerce şairin yetiştiği bir devirde Safayî ve Salim Tezkireleri’ne giremeyen şairleri ve bu devirden sonra üne kavuşan şairleri yalnızca Ramiz Tezkiresi’nde bulmak mümkündür. Bu bakımdan devri için sık sık başvurulan tek kaynak sayılır. Ayrıca eser, verdiği etraflı, tenkitli ve isabetli bilgiler bakımından da önemlidir.

Şakk : Şer’i mahkemeden verilen ilam, berat ve kadı hücceti gibiyazılardaki deyim ve tabirler.
TEZKİRE-İ ŞUARA
18.yy.ın 2. yarısında yaşamış, hayatı hakkında kaynaklarda bilgi bulunmamaktadır. Yümnî Tezkiresi’nin Ali Emirî Tarih 781 numaralı yazma nüshasının sonundaki temellük kaydında Mehmet Emin’in saray gediklerinden olduğu anlaşılmaktadır.
Eseri
Tezkire-i Şuara (y.1790): Tezkire-i Şuara olarak da bilinen Silahdarzade Tezkiresi, bir tertip fikrine bağlı olmadan 1751-1790 yılları arasında yaşayan 60 şair biyografisini ihtiva eder. Antoloji niteliğinde olan bu eser, Beliğ Tezkiresi’nin zeyli durumundadır.
Tezkireci, eserine aldığı şairler hakkında çok kısa bilgi verirken bazen sadece onların isimlerini belirtmekle yetinmiştir. Silahdarzade Mehmet Emin, eserinde bazı şairlerin ölüm tarihlerini kaydederken şiirlerinden çok sayıda örnek vermeyi tercih etmiştir. Fakat Silahdarzade, örnek şiirleri seçerken fazla ölçülü davranmamıştır. Aynı değerdeki şairlerden birinde sadece bir örnekle yetinirken diğerinde on gazelden fazla örnek vermiştir. Eser, bu yönleriyle edebiyatımızda fazla önemli bir yere sahip değildir.
Temellük kaydı: Yazma eserin kime ait olduğunu gösteren kayıt.
NUHBETÜ’L-ASAR Fİ FEVA’İDİ’L-EŞAR


  • Asıl adı à Mustafa Safvet, Kemiksizzade sanıyla tanınır.
  • 18. yüzyılın ikinci yarısında yaşayan Kemiksizzade Mustafa Safvet Efendi’nin hayatı hakkında kaynaklarda fazla bir bilgi bulunmamaktadır. Sadece, iyi bir medrese eğitimi görüp mülazım ve kadı olduğu bilinmektedir. Ø Devrinde şiirle de ilgilenir, asıl şöhretini tezkiresiyle sağlamıştır.

Eseri


  • Nuhbetü’l-asar fi Fevaidi’l-eşar (y.1783): 1720 yılında yazılan Safayî Tezkiresi’ni özetleyerek 1783 tarihinde eserini kaleme almıştır. Eser, Safayî Tezkiresi’nin başındaki takrizlerin kısaltılmış şekillerinden, seçilmiş 326 şairden ve sona koyulmuş Tezyilü’l-kitab kısmından meydana gelmiştir.
  • eserinin sonuna koyduğu Tezyilü’l-kitab kısmında, Safayî tezkiresini bir arkadaşından birkaç günlüğüne ödünç aldığını ve fazla zamanı olmadığı için ancak tanınmış şairleri seçerek ve kısaltarak yazabildiğini belirtir.
  • Mustafa Safvet Efendi, Safayî’deki bazı yanlışlıkları düzeltme yoluna gitmiş; kimi zaman hatıra başlığı altında fıkralar eklemiştir. Safayî Tezkiresi’nin sadece bir özeti durumunda olan bu eser, edebiyatımızda fazla önemli bir yere sahip değildir.

TEZKİRE-İ ŞUARA-YI MEVLEVİYYE
Esrar Dede (1748-1797), şair ve tezkire yazarlığının yanı sıra Şeyh Gâlib’in yakın dostu olmasından ötürü tanınır.


  • Tezkire-i Şuara-yı Mevleviyye (y.1797): Esrar Dede Tezkiresi diye de bilinir, 1797 yılına kadar yaşayan Mevlevî şairleri içerir. Esrar Dede, eserinin başında Şeyh Galib’in Mevlana’dan (d. 1207-ö. 1273) başlayarak tanınmış mevlevi şairlerin beğendiği şiirlerini seçerek bir defterde topladığını, sonra bunu seçtiği şiirlerin şairleri hakkında bilgi toplaması ve bir tezkire yapması için kendisine verdiğini belirtir.



  • Eserini yazma sebebini açıklarà şeyhin isteği üzerine şiirleri düzenleyerek şairler hakkında bilgi toplamış ve alfabe sırasına dizerek bir Mevlevî şairleri tezkiresi meydana getirmiştir.
  • Şairler hakkında bilgiler Esrar Dede’ye, şiirlerin seçimi de Şeyh Galib’e aittir.Esrar Dede, Şeyh Galib’in kendisine verdiği 209 şairden oluşan mecmuada onun da fikrini alarak bazı değişiklikler yapmış, 30 kadar şairi çıkartırken 33 şair eklemiştir. Böylece 212 şair hakkında bilgi vermiştir.
  • Eserinde izlediği yolu ve ölçüsünü anlatırken tezkiresine bütün Mevlevî şairleri almadığını, bir seçim yaparak yalnızca divan sahibi ve üstat olanları yazdığını açıklamıştır.

Esrar Dede, tezkiresini yazarken yararlandığı kaynaklar

Başta Sakıb Dede’nin Sefine-i Nefise-i Mevleviye’si,
Şahidî Dede’nin Gülşen-i Esrar’ı,
Nayî Osman Dede’nin Mecmua’sı olmak üzere
Yazılı Mevlevî kaynaklarından ve şairler hakkında Mevlevî çevrelerinde dolaşan sözlü gelenekten, Âşık Çelebi ve Hasan Çelebi Tezkiresi ile diğer şuara tezkirelerinden.


  • Eserine aldığı şairler hakkında oldukça geniş ve ayrıntılı bilgi vermiş; bu arada büyük dedelerin menkıbe ve kerametlerini anlatmış; şiirlerini ve sanatlarını bir değerlendirmeye tabi tutmuştur. Esrar Dede, hemen bütün şairler hakkında olumlu ve övücü ifadeler kullanmıştır. Tezkirede oldukça fazla örnek şiir verilmiş ,bunların Şeyh Galib tarafından seçilmesi esere ayrı bir değer ve önem katmaktadır.
  • Eserini iki ay gibi kısa bir sürede tamamlayan Esrar Dede, şairlerin hayatlarını iyi inceleyememiş, sözlü kaynaklara da fazlaca yer verdiği için eksiklik ve yanlışlıklara düşmüştür.
  • Esrar Dede’nin şairlere bakışı à yalnızca Mevlevîlik bakımından olmuş, bunun sonucu olarak da sanatlarını değerlendirmede tarafsız kalamamış, tanınmış bazı Mevlevî şeyhlerini aşırı sözlerle överek hepsini büyük şair olarak göstermiştir. Ayrıca eser, Bağdatlı Ruhî gibi şairlerin olmadıkları hâlde Mevlevî gösterilmesinden dolayı eleştirilere maruz kalmıştır.
  • Eserin dili, oldukça ağırdır. Arapça ve Farsça kelimelerle Mevlevî sözlüğünden çıkarılmış kelimelerçoğunluktadır. Tanınmış ve sayılan Mevlevî dedelerinin hayatlarını anlatıp övgüler yaparken daha süslü ve zor anlaşılır bir dil kullanmıştır.
  • Bu eksiklikleri ve olumsuz yanlarına karşı, bütün Mevlevî şairleri bir araya toplaması bakımından önemlidir.
  • ***Belli bir meslek ya da gruptan meydana gelen şair tezkirelerinin de ilkidir.
  • Ayrıca, bilgi verdiği şairlerin bir kısmı için tek kaynak durumundadır.

Önemli: ***Esrar Dede’nin Tezkire-i Şuara-yı Mevleviyye’si sadece Mevlevî şairleri içeren bir zümre tezkiresidir.
MİR’AT-İ Şİ’R



  • İstanbul’da doğdu. Asıl adı à Mehmet, Enderunlu Âkif diye tanındı.
  • Sultan III. Mustafa’nın damadı vezir Koca Bekir Paşa’nın torunu ve hassa emiri Elhac Mehmet Bey’in oğludur. İlköğrenimini babasından alan Enderunlu Âkif, 1779 tarihinde kiler-i hassa koğuşuna girdi ve uzun yıllar sarayda çalıştı. Bu görevdeyken tezkiresini yazdı. Hayatı hakkında kaynaklarında bir bilgi bulunmayan Enderunlu Âkif, devrinde şiirle de uğraşmıştır.

Eseri
Mir’at-ı Şi’r (y. 1797): Enderunlu Âkif Bey’in 1797 tarihinde yazdığı Enderunlu Âkif Bey Tezkiresi diye de bilinen Mir’at-i Şi’r, bir ön söz, dört bölüm ve bir hatimeden meydana gelmiştir. Âkif, kitabın hacmine göre oldukça uzun ön sözünde, şiir yazmak istediğini fakat yeteneğinin olmadığını anlayınca çağdaşı olan Enderunlu şairleri bir tezkire hâlinde yazmayı tasarladığını belirtmiş; devrin padişahı Sultan Selim için bir övgü kıtası ile küçük bir mesnevi yazmış ve eserini ona sunmuştur.


  • Tezkiresini dört bölüme ayıran Enderunlu Âkif Bey, birinci bölümde Hane-i Hassa’da altı; ikinci bölümde, Hazine-i Hümayun’da sekiz; üçüncü bölümde, Kiler-i Hassa’da yedi ve dördüncü bölümde, Seferli Koğuşu’nda iki şair olmak üzere 23,kendisi ile birlikte 24 şair hakkında bilgi vermiştir.
  • Âkif, şairleri anlatırken onların doğduğu yeri, ailelerini, Enderun’da hangi odalarda görev yaptıklarını, hangi tür şiirde başarılı olduklarını kısaca belirtmiş, daha sonra da her şairin birkaç parça şiirini örnek vermiştir.
  • Eserin hatime kısmında Enderunlu Âkif, İcmâl-i Terceme-i Fakîr başlığı altında kendi hayatına ait kısaca bilgi vermiştir. Tezkire’nin sonunda yazarın yakın arkadaşlarından Enderunlu Vâsıf’ın eseri öven, adının Mir’at-i Şi’r ve bu adın kitabın yazılış tarihi olduğunu belirten 10 beyitlik bir kıtası vardır. Âkif Tezkiresi, çok özentili bir dille yazılmıştır. Yazar uzun cümleler, az kullanılmış kelimelerle yapılan zincirleme tamlamalar ve art arda secilerle, inşadaki ustalığını göstermiş; bazan cümlelerini içinden çıkılmaz hâle getirmiştir.
  • Eser, yalnızca Enderun şairlerini kapsadığı için çok aranan ve yararlanılan bir tezkire değildir. Tanınmış ve büyük şair olmadıkları hâlde Enderunlu Âkif, arkadaşlarının sanatlarını ve şiirlerini aşırı sözlerle övmüş; objektif bir değerlendirme yapamamıştır. ü *** Enderunlu Âkif Bey’in Mir’at-i Şi’r’i sadece Enderunlu şairleri içeren bir zümre tezkiresidir.