Hoş Geldin, Ziyaretçi!

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Eleştiri Kuramları 7. Ünite Özeti

Dijital

Member
Katılım
11 Ocak 2020
Mesajlar
77
METİNLERARASILIÐIN TANIMI, KÖKENİ VE ÇEŞİTLİ KURAMLAR
—Metinlerarasını, (Fr. intertextualite; Ing. intertextuality) kabaca iki ya da daha çok metin arasında bir alışveriş, bir tür
konuşma ya da söyleşim biçimi olarak tanımlayabiliriz.
—Kavram kimilerince bir yenidenyazma işlemi olarak da algılanır. Bir yazar başka bir yazarın metninden parçaları kendi
metninin bağlamında kaynaştırarak yeniden yazar.
DİKKAT: Genel olarak metinler arasındaki alışveriş işlemlerini belirtmek için sıradan bir imge olarak kullanılan
yenidenyazma kavramını, değineceğimiz gibi, metinlerarasılığın bir yöntemi olarak kullanacağız.
—Bir metin ile başka bir metin arasındaki her tür alışveriş işlemi yenidenyazma dışında alıntı, kolaj mozaik, yaptakçılık,
palempsest vb. imgeleri ile gösterilir.
—Çoğu zaman, söz konusu imgeler bir metinlerarası alışverişi belirtmek için eşanlamlı olarak kullanılır.
Palempsest: Yüzeyi kazınarak üzeri yeniden yazılan parşömen; metinlerarasılık bağlamında, yazınsal bir metnin
altında her zaman başka metinlerin izlerine rastlanır imgesine bağlanır.
Mozaik: Bir metinde birbirinden farklı parçaları yan yana getirme.
Yaptakçılık: Kendi işlevleri dışında başka bir işlev yerine getirmesi amacıyla unsurların ya da malzemenin yeni
bir bütünde bir araya getirilmesi ve montajlanmasıyla oluşan etkinliğe, düşünceye ya da yaratıya verine ad.
Karşılaştırmalı Yazın Eleştirisi
—Kimi kuramcılar ve eleştirmenler metinlerarasılığın bir karşılaştırmalı yazın eleştirisi ya da bir kaynak eleştirisi ile aynı
anlama geldiğini, bu yöntemlerin yönelimlerinin aynı olduğunu düşünürler. Oysa üç yaklaşımın yönelimleri kimi
bakımlardan benzeşse de aralarında ayrımlar bulunmaktadır.
—Karşılaştırmalı yazın eleştirisinde “temel olarak, yazınsal denilen, ya da yazınsal denilebilecek her nesnenin, bir kültürün
öteki yapıcı unsurlarıyla ilişkilendirilerek incelenmesi söz konusudur” (Y. Chevrel).
—Karşılaştırmalı yazın eleştirisi, daha çok bir ülkenin kültürünün başka ülkelere ait kültürlerle karşılaştırılması
na dayanır. Bunu yapmak için inceleme nesnesi olarak bir bütünce (corpus) oluşturulur.
Bütünce: Üzerinde çözümleme yapmak amacıyla benzeşik (homojen) türden metinlerin toplamına verilen ad.
—Bütünceden çıkarılan unsurların birbirleriyle benzerlik, koşutluk, aynı zamanda karşıtlık ilişkileri içerisinde oldukları
gösterilmeye, böylelikle bir yapıt yorumlanmaya çalışılır.
—Metinlerarası, bir bütünce oluşturmak kaygısında değildir. Karşılaştırmalı eleştirinin gerektirdiği gibi, belli bir geleneğe ait
iki (ya da daha çok) metin arasındaki benzerlikleri ya da ayrımları araştırmaz.
—Metinlerarası araştırma alanı hem çok dar hem de sonsuzdur. Sonsuzdur, çünkü bir metin sonsuz metinler alanından
alıntılar yapabilir. Çok dardır, çünkü çoğu zaman, yazarca belirlenen strateji doğrultusunda, bir metne metinlerarası
yöntemlerden biriyle sokulan tek bir sözcük, tek bir tümce, tek bir harf metinlerarasının araştırma konusu olabilir (Michael
Riffaterre’in çalışmaları bu yönde gelişir).
—Metinlerarası ile karşılaştırmalı eleştiri arasındaki ayrım, Yves Chevrel’in söylediği gibi, daha çok nicel düzeyde
karşımıza çıkar.
“Her metinlerarası süreçte, söz konusu metinlerden her birinin, bütünlüğü içerisinde ele alındığı istisnadır, hatta alınmaz
bile: (sessel, kavramsal, izleksel...) bir unsur önemsenir, öteki bir kenara itilir.”
—Metinlerarasında, karşılaştırmalı yazın eleştirisinde olduğu gibi farklı kültürlere (ya da yazarlara) ait yapıtları, içerik
bakımından benzeştikleri için yan yana getirerek, aralarındaki benzerliklere ve ayrımlara dayanarak yorumlamak söz konusu
değildir. Metinlerarası yaklaşımda eski, önceki bir yapıttan gelen bir unsurun uğradığı “bağlam değiştirme” sonucunda yeni
metinde aldığı -yazarca verilen- anlamı araştırıp bulmak söz konusudur.
—Metinlerarasında başka bir yapıta ait bir kesit, yazarca anlamla donatılır. Karşılaştırmalı yazında anlam (ancak yazarca
bilerek verilmemiş) karşılaştırmayı yapan eleştirmence yapıtların karşı karşıya konmasına bağlı olarak çıkarılır.

—Metinlerarasında olduğu gibi, yapıt ile başka bir yapıt arasında “zorunlu” bir göndergeye göre değil, bir yapıt ile aynı
geleneğe ait, benzer özellikler taşıyan başka yapıt(lar) arasındaki ilişkiyi karşılaştırmacı kurar.
—Aralarında hiçbir metinlerarası alışveriş olmayan bir Türk yazarının yapıtı ile bir Fransız yazarın yapıtı arasında, biçim ve
içerik düzlemindeki benzerlikten dolayı, yaklaştırmayı karşılaştırmacı yapar. Oysa metinlerarasında bu ilişki yazarca
isteyerek, bilerek (yapıtında bir başka yapıta açık ya da kapalı olarak gönderme yaparak) kurulur.
Bağlam değiştirme: Kristeva’nın, bir göstergeler dizgesinden başka bir dizgeye geçişini belirtmek için
metinlerarasılık yerine kullandığı terim.
Kaynak Eleştirisi
—Karşılaştırmalı yazın eleştirisinden başka, metinlerarası kimilerince bir kaynak eleştirisi olarak görülür. Oysa
yaklaşımlarından dolayı ikisi arasında çok sayıda belirgin ayrım bulunur.
—Metinlerarası, bir bağlam değiştirme işlemidir. Bir başka metne ait bir sözce yeni bir bağlamda anlamsal bir dönüşüme
uğrar. Sözcenin eski anlamının yerine yeni bir anlam konur.
—Bir sözcenin yeni bir anlam alarak bağlam değiştirmesi metinlerarasının özünde bulunur. Oysa kaynak kavramı durağan
bir kökene gönderir. Metinlerarası öncelikle bu özelliğinden dolayı kaynak eleştirisinden ayrılır.
—Kaynak durağan bir nesne olduğu için her zaman kolaylıkla ulaşılabilir, saptanabilir.
Metinlerarası gönderge ise, tersine bir metinde çoğu zaman kolaylıkla saptanamayan, tanınamayan izler bırakır. İzlerin
saptanabilmesi için okurun etken katılımına gereksinim duyulur.
—Kaynak kavramı somut bir bütüne gönderir; metinlerarası ise tersine, parçalanmış, tek bir sözcüğe bile indirgenebilen
(kimi zaman bir alıntı, kimi zaman bir yazar ya da kitap adına yalın bir gönderme yapılır, ya da bir anıştırmayla yetinilir)
ayrışık, çoğu zaman kolaylıkla çıkarılamayan bir unsura ya da metne gönderir.
—Kaynak eleştirisinin amacı, baskıya gitmeden önce, bir yapıtın geçtiği aşamaları izlemek; böylelikle bir yapıtı aydınlatacak
tüm tarihsel bilgileri bir bütün halinde bir araya getirmektir.
—Bir yapıtın karalamaları, taslakları, el yazmalarından yola çıkarak; yazarın çabası, yapıtını oluştururken izlediği çalışma
planı, yaptığı araştırmalar vb. aydınlatılmaya çalışılır. Bir metin-öncesi araştırması yapılır.
Öyleyse kaynak bir neden değeri taşır.
—Metinlerarasında, kaynak eleştirisinde olduğu gibi, bir metin-öncesi araştırma yapmak söz konusu değildir. Her ne kadar
metinlerarasında bir göndergenin, alıntının metin-öncesi araştırılıp bulunmaya çalışılırken ilk anda kaynak eleştirisinin geriye
dönük tutumu izlense de, her ikisiyle sonunda ulaşılmak istenen şey arasında ayrım vardır.
—Bir metnin kaynağını açığa çıkarmak bir yazarın yapıtını oluştururken etkilendiği başka yapıtlara ulaşmak, yapıtı belli bir
geleneğin içerisine yerleştirmek ve yazarın özgünlüğünün ne olduğunu vb. göstermeye çalışmaktır.
—Metinlerarası ile daha çok bir göndergenin, bir alıntının aldığı yeni anlam eski bağlamındaki anlamla karşı karşıya konarak
anlaşılmaya çalışılır.
—Kaynak eleştirisinde bir göndergeye, alıntıya yeni bir anlam yüklenmemiştir, onun yalnızca ilk (ve son) kökensel anlamı
ortaya çıkarılmaya çalışılır.
—Kaynak eleştirisi bağlamında kalırsak, bir göndergenin, alıntının zaman geçtikçe yeni anlamlar almadığını belirtmeliyiz.
Buna karşın, metinlerarası bir bağlamda, aynı gönderge, alıntı bir metnin yazıldığı döneme, toplumsal ve tarihsel koşullara
göre yeni anlamlarla donatılır.
DİKKAT: Metinlerarasılıkta, bir yazar başka bir yazarın metninden bir unsura kendi yapıtında bilerek, isteyerek,
belli bir amaç doğrultusunda yer verir; alıntıladığı unsurları kurgunun bir parçası durumuna getirir. Bu yönüyle
kaynak eleştirisinden; iki yapıt arasında rastlantıya bağlı karşılaştırma yapmadığı için de karşılaştırmalı yazın
eleştirisinden ayrılır.
Metinlerarasılığın Kökeni
Rus Biçimcileri
—Çalışmalarının ilk evrelerinde Rus Biçimcileri, Ferdinand de Saussure’ün Genel Dilbilim Dersleri’ndeki (1998)
kuramlarından esinlenerek metni büyük ölçüde kendi içerisinde inceler, onun değişmez kurallarını, yapılarını saptamaya
uğraşırlar. Bu amaçla yazınsal metni tarihsel, toplumbilimsel, özyaşamöyküsel vb. verilerden yola çıkarak açıklamayı
reddederler.
—Ancak Biçimciler, çalışmalarının ileri evrelerinde yapıt konusunda yeni ilkeler benimserler. Örneğin bir yapıtı artık salt
kendi içerisinde ele alıp, işleyişi dışında kalan tüm unsurları bir kenara itme düşüncesinden az çok vazgeçer, onu başka
yapıtlarla ilişkilendirerek ele alırlar. Bu yolla Biçimciler birbirlerini etkileyen yapıtların yazınsal alandaki gelişimlerini
izlerler; amaçları eski biçimlerin yerini alan yeni biçimleri saptamaktır. Örneğin, bir yapıtın başka yapıtlarla ilişkilendirilerek
ele alınması gerektiğini ileri süren Victor Şklovski bir yapıtın biçiminin ve biçimsel olarak gelişiminin algılanmasının ancak
onun başka yapıtlara göre, başka yapıtlarınalanına sokularak gerçekleşebileceğini düşünür. Yapıt karşısında böyle bir
yaklaşım metinlerarasının hareket noktalarından biridir.
—Rus Biçimcileri, tanımlamalarında, ayrıca bir metinlerarası yöntem olan parodi (ya da aynı anlamda kullandıkları pastiş)
terimini sıklıkla kullanmaya başlarlar. En geniş anlamıyla ele alınan parodi (yansılama) yapıtların taklit edilmesi ve
dönüştürülmesidir.
—Örneğin Tinyanov, bir metinlerarası tutumla, Dostoyevski’nin Stepançikovo Köyü adlı yapıtının bir pastiş (öykünme)
olduğunu söyler.
—Tinyanov “ön planın gerisinde, hem Gogol’un kişiliğiyle, hem de onun Dostlarla Mektuplaşma’sıyla beslenen bir ikinci
planın gizlendiğini” kanıtlamaya çalışırken pastişin kuramsal tanımını yapar.
“Pastişi hem biçimsel bir teknik (parodiye dayalı biçimselleştirme) hem de yazın okulları arasında gerçekleşen ve yazın
tarihi açısından son derece önemli olan diyalektik değişimin bir belirtisi” (Todorov) olarak görür.
—Biçimcilerin kimileri, işlevsel açıdan ele alındıklarında, parodilerin (pastişlerin) belli bir yazınsal okulu gülünç kılarak
onun yaratıcı dizgesini yok etmeye yönelik olduklarına inanırlar.
—Tomaşevski’nin dile getirdiği gibi, parodi ile kimi yazınsal türler, özellikle de tiyatro alanında ortaya konan yapıtlar taklit
edilip dönüştürülürler; kuralları belirlenmiş bir yazın türünün, -örneğin her şeyi kurallara indirgeyen Klasik Yazın- teknikleri

açıklanır. Söz konusu yazınsal türe ait teknikler ilk anlamlarını ya da işlevlerini yitirerek, başka anlamlar ve işlevlerle
donatılırlar.
—Eski bir yazın türünün kullandığı tekniklerin, biçimlerin zamanla “mekanikleşmesini önlemek için” yenilenmelerinin
gerektiğini savunan Tomaşevski, bu yenileme işlemini “alıntı”nın işleyişine benzetir.
Mihail Bahtin
—Üstü kapalı olarak metinlerarası olgusundan söz eden, onun işlevsel alanını salt biçimlerin ve tekniklerin gelişimini
izlemek olarak sınırlayan Biçimcilerin tersine, Bahtin açıkça bir yapıtın başka yapıtlarla sürekli alışveriş içerisinde olduğunu
düşünür.
—Bahtin’e göre, bir sözce başka sözcelerle ilişki halinde olmadan, belli oranda birbirlerini etkilemeden var olamaz. Ayrıca
her söylem belli bir tarihsel ve toplumsal alan içerisinde konumlanır. Tarihsel ve toplumsal olgulara sıkı sıkıya bağlı kalarak
ortaya attığı, söyleşimcilik adını verdiği kuramı metinlerarası alışverişlerin kapısını aralar.
Söyleşimcilik: Bir söyleşideki karşılıklı alışverişler gibi, söylemin ayrışık sesleri buluşturması olgusuna verilen ad.
Bir sözcenin başka sözcelerle ilişki içerisinde olmadan, belli oranda birbirlerini etkilemeden var olamayacağı
görüşü söyleşimciliğin kökeninde bulunur.
DİKKAT: Metinlerarasılık ve söyleşimcilik tümüyle aynı anlama gelmez. Söyleşimcilik hem felsefi hem de dilbilimsel
bir kavramdır. Bahtin onu bir dünya görüşü olarak sunar; buna göre insanın doğasının yapıcı bir unsuru başkalıktır
(postyapısalcı düşüncede veya söylemde “öteki” terimiyle değişimli olarak kullanılan terim): “Yaşam doğasıyla
söyleşimsel yapıdadır. Yaşamak bir söyleşiye katılmak anlamına gelir.” Söyleşimcilik aynı zamanda dilbilimsel bir
kavramdır. Metinlerarasılık ise yalnızca metinsel bir olgudur.
.Metinlerarası kavramını ortaya atan Julia Kristeva’dır; le Mot, le dialogue, le roman (1969) adlı bir yazısında ilk kez bu
kavramı kullanır.
—Ancak metinlerarasılık, özünü Mihail Bahtin’in söyleşimcilik kuramına borçludur.
—Metni kapalı bir dizge olarak betimlemekten kaçınan Bahtin’e göre, bir metin sözceler arası bir etkileşim ve söyleşi yeridir.
Metin gibi dil de tek başına var olmaz, farklı toplumsal söylemlerin iç içeliğiyle oluşur. Her metin dil, sözce ya da söylem
toplumsal bir bağlamda konumlandığına göre, başkalarınca önceden kullanılmıştır. —Söylemler başka yerlerden gelen
ayrışık sözlerin taşıyıcısıdırlar, dolayısıyla zorunlu olarak söyleşimseldirler. Bahtin’e göre söyleşimcilik yazılı ya da sözlü,
yazınsal olsun ya da olmasın her söylemin yapıcı bir unsurudur.
—Bahtin’in yapıtlarında da söyleşim, seslerin çokluğu ya da çokseslilik, değişmez bir yazınsallık olgusudur. Bahtin özellikle
romanın çoksesli bir yazın türü olduğunu göstermeye uğraşır. Kuramını ağırlıklı olarak Dostoyevski’nin romanlarına
uygular. Çünkü Dostoyevski, romanlarında sözü farklı toplumsal söylemlerin taşıyıcıları olan kahramanlarına verir; roman
içerisinde farklı sesleri duyurur; yarattığı her roman kişisini ötekinden bağımsız olarak konuşturur.
—Bahtin, Dostoyevski’nin romanlarını çoksesli romanlar olarak niteler. Oysa şiir türü Bahtin’e göre teksesli bir yapıdadır.
Çünkü ona göre şiir bir sözcelem edimidir, bir şair, başkalarının maksatlarını söyleminin dışında bırakır, başka söylemleri
silikleştirir, gizler ya da onları özümleyip kendine mal eder. Oysa roman yazarı, dili ön plana çıkararak söz alışverişlerini
sürekli çoğaltır, bir çokdillilikten ya da çokseslilikten yana çıkar.
—Bahtin’in kullandığı, metinlerarasılık kavramının önünü aralayan bir diğer önemli kavram parodidir.
—Bahtin parodiyi döneminin sözlü ve yazılı dilinin değişik katmanlarını iç içe sokabilen romanın özelliklerinden birisi
durumuna getirir. Bahtin yazınsal metinlerdeki parodik yenidenyazma örnekleri üzerinde durur. Daha çok da aynı dil
içerisinde yan yana bulunan farklı toplumsal dillerin varlığını ve söylemsel çeşitliliğini bu açıdan inceler.
—Bahtin söyleşimsel romanın ilk izlerini antik dönemdeki, ciddi iletiler veren güldürü türlerinde, özellikle de Socrates
Söyleşileri’nde ve Menipos Taşlamaları’nda bulur.
—Bahtin’e göre, ciddi iletiler veren güldürü türünü belirleyen, “anlatıdaki seslerin (tonların) çokluğu, yücenin ve sıradanın,
ciddinin ve güldürünün iç içe bulunmasıdır; bu türler bütünüyle ‘bulunmuş el yazmaları’, aktarılan söylemler, yüksek türden
parodiler, gülünçleştirilmiş alıntılar vb. ‘ara’ türleri bol bol kulanırlar”.
—Ciddi iletiler veren güldürü türleri karnaval geleneği ile sıkı sıkıya bağıntılıdırlar. Karnaval geleneğine bağlı olarak ortaya
çıkan Socrates Söyleşileri ve Menipos Taşlamaları, dildeki söyleşimselliği en iyi somutlaştıran türlerdir.
Sözcelem: Sözce üretme edimi; bireyin sözceleri belli bir bağlam ve durum içinde gerçekleştirmesi.
—Bahtin, Socrates Söyleşileri’nin az çok parodik modellerden oluşan farklı biçemlerin ve değişik söyleme biçimlerinin
karma bir dizgesi olduğunu belirler. Karnaval söylemi gibi Menipos Taşlamaları’nda da hem parodik bir eğilim benimsenir
hem de ciddi iletiler verilir.
—Dönemin toplumsal ve siyasal güncelini eleştirdikleri için pek çok kimse tarafından benimsenen bir tür olmayan Menipos
Taşlamaları, öykü, mektup, söyleşi, dize, düzyazı, sözbilimsel tumturak, güldürü vb. tür ve biçemlere yer verdiklerinden, bir
çokbiçemsel (ve çoktürlülük) niteliğiyle kendilerini belli ederler.
Julia Kristeva
—Kristeva’nın ortaya attığı metinlerarası kavramı, Bahtin’in söyleşimcilik kuramından ve onun “söyleşim boyutundan
yoksun sözce yoktur” düşüncesinden kaynaklanır.
—Bahtin’e göre bir söylem (ya da sözce) hem söyleyenin hem de dinleyenin ortak ürünüdür ve kendinden önceki ya da
çağdaş sözcelere gönderir; bu düşünceden esinlenen Kristeva metnin de her zaman öteki metinlerin kesiştiği yerde bulunduğu
ilkesini benimser. Kristeva böylelikle metni bir alıntılar mozaiği olarak tanımlar:
“Her metin bir alıntılar mozaiği gibi oluşur, her metin kendi içinde başka bir metnin eritilmesi ve dönüşümüdür”. Bu
durumda, metnin anlamını, gösterenlerin yeniden düzenlenişi ve dönüşümü içerisinde aramak gerekir.
—Metinlerarasılık, bir metinde önceki bir metnin yalın bir yinelemesi değil, sonsuz bir süreç, metinsel bir işlemdir. Kristeva,
Bahtin gibi metinlerarasılık kavramını öncelikle “çiftdeğerli söylemlere sahip tek tür” olarak tanımladığı roman türü
üzerinden giderek önerir.
—Sonradan söyleşimsellik (diyaloglaştırma) ilkesinin “romansaldan çok daha geniş bir alanı kapsadığını” düşünür.

—Lautreamont’nun Maldoror’un Şarkıları ve Şiirleri adlı yapıtı üzerine gerçekleştirdiği çözümlemelerde, şiirsel dilin de
“metinlerin söyleşisinden” oluştuğunu gösterir.
—Her metin “metinlerin bir yer değiştirimi, bir metinlerarasılıktır”; böylelikle Kristeva da her yazının bir yenidenyazma,
bir başka deyişle bir metinlerarası olduğu düşüncesini benimser.
Roland Barthes
—Roland Barthes, “Metin Kuramı” (1968) başlıklı yazısında metni büyük ölçüde Kristeva’nın metin konusundaki tanımını
izleyerek tanımlar ve metinlerarası kavramının metnin ayrılmaz bir özelliği olduğunu vurgular: “Her metin bir
metinlerarasıdır; onda farklı düzeylerde az çok tanınabilecek biçimler altında öteki metinler yer alır: Daha önce edinilen
kültürden gelen metinler ile etrafımızdaki kültürden gelen metinler.
Her metin eski alıntıların yeni bir örgüsüdür.”
—Metinlerarası işlem, çağdaş olduğu kadar daha önce yazılmış yapıtlardan alıntılanan sözcelerin bir metin içerisinde
eritilerek onun yeni bir anlamla donatılması, böylelikle yeni bir metin üretilmesidir.
—Barthes’a göre metin, eski alıntıların yeni bir örgüsü, metinlerarası her metnin bir koşulu, yazınsallığın temel unsurudur.
Ancak Barthes, Kristeva’nın tanımlamasından ayrı olarak metinlerarasılığı bir okuma olgusuna bağlar. Barthes,
metinlerarası göndermelerin algılanmasında okurun rolü üzerinde durur.
—Barthes Le Plaisir du texte adlı yapıtında kendi metinlerarası tanımına ve metinlerarası etkinliğe bir öznellik boyutu katan
Barthes’a göre okuma, aynı zamanda bireysel bir uğraştır. Öyleyse, farklı metinler arasında yapılan yaklaştırmalar okumanın
zorunlu bir aşamasıdır. Bu bakımdan Barthes, metinlerarasılık konusunda
Michael Riffaterre’in görüşlerinin habercidir.
Michael Riffaterre
—Julia Kristeva metin karşısında okurun rolüne hiç değinmez. Ondan ayrı olarak, Riffaterre metinlerarasını büyük ölçüde
okur-metin arasındaki ilişkiye göre tanımlar:
“Metinlerarası, okurun kendinden önce ya da sonra gelen bir yapıtta başka yapı tlar arasındaki ilişkileri algılamasıdır”
(1980).
—Bir yapıt ile ondan önce ve/ya ondan sonra gelen yapıtlar arasındaki ilişkiyi okur kavrar.
—Riffaterre tanımlamalarını bir alımlama kuramı çerçevesine oturtur. Riffaterre’e göre, metinlerarası bir izin
algılanmasında okurun belleği ve edinci (becerisi) temel ölçütleri oluşturur. Böylelikle ister açık bir alıntılama ister yalın bir
anımsama söz konusu olsun, iki ya da daha fazla metin arasında okurun belirlediği her iz metinlerarasılığı başlatır.
— Okur herhangi bir yapıtı şu ya da bu yazınsal söylemin ışığında okuma olasılığına sahiptir. Çünkü yeni yapıtlar ondan
önce ortaya konulan yapıtlardan güçlü bir biçimde etkilenirler.
—Metinlerarasılıktan söz edebilmek için okurun iki ya da daha fazla metin arasında yaklaştırmalar yapması yeterlidir.
Alımlama kuramı: Alımlama Estetiği ya da kuramı 1960'ların sonundan bu yana edebiyat eserlerinin anlamı ve
yorumu ile ilgili olarak okurun işlevini inceleyen çeşitli kuramlara verilen genel bir addır.
DİKKAT: Riffaterre her rastlantısal benzerliğin metinlerarasılığı başlattığını savunmuyor. İki yapıt arasında
yaklaştırmalar yaparken, söz konusu yaklaştırmaların yapısal bir kimliğe uyması, yani metnin ve onun metinlerarası
göndergesinin aynı yapının değişkeleri olması gerektiğini ileri sürüyor.
—Riffaterre’in metinlerarası çözümlemesi okura önemli bir yer verir. Okur bir izden, dilbilgisel bir aykırılıktan yola çıkarak
metnin anlamını çözer.
—Metinlerarası, yazınsallığın temel ölçütü olduğundan, bir metnin anlamına ulaşmak için metinlerarası göndergeyi okurun
bulması zorunludur. Çünkü okur göndergeyi bulamazsa metnin doğası tam olarak anlaşılamaz, metin anlaşılmazlıktan
kurtulamaz. Metinlerarası gönderge, zamanla metinler unutulsa da bir çağa özgü en belirgin özelliklerden birisi olan ve
tarihsel olarak gelişen bir izdir. Riffaterre’in aradığı, bu izin kökeni ve yorumudur.
Değişke: Bir dil biriminde, değerinde herhangi bir değişiklik olmadan büründüğü biçimlerin her biri. Değişkeler
aynı birimin çeşitli gerçekleşmeleridir.
Gerard Genette
—Gerard Genette Palimpsestes, la litterature au second degre (Palempsestler, ikinci Dereceden Yazın, 1982) adlı yapıtında
kendi metinlerarası modelini dizgeli bir sınıflandırmayla oluşturur. Yapıtında metinlerarası kavramını belli bir düzene
oturtur, rastgele kullanılan sözcüğü alt kategorilere ayırır.
—Palimpsestes’in ilk satırlarında, yazınbilimin konusunun metin değil, metinselaşkınlık
(yani, “bir metni açık ya da kapalı bir biçimde öteki metinlerle ilişki içerisine sokmak”) olduğunu söyler; böylelikle o da
metinlerarasını, ya da kendi deyişiyle, metinselaşkınlığı metnin yazınsallığının temel unsuru yapar.
—Öteki eleştirmenlerden ayrı olarak, Genette, iki yapıt arasındaki olası her tür alışverişe bir metinlerarası yerine
metinselaşkınlık adını verir. Metinlerarası ise, metinselaşkınlık içerisinde anılan ilişki türlerinden birisi olacaktır. Böylelikle
Genette, metinlerarasını son derece geniş bir alanı içerisine alacak biçimde tanımlamaya uğraşan Kristeva’nın tersine,
oldukça dar bir alan içerisinde ele alır.
—Metinlerin sonsuz alanı içerisine girerek metinlerarası ilişkileri belli bir kuramsal çerçevede ele almak son derece güç
olduğuna göre, Genette inceleme alanını sınırlayarak, belli bir ayırma işleminden sonra tek bir alana el atar ve saptadığı beş
tip metinselaşkınlık türünden birisi olan anametinsellik üzerinde durur. Genette’in belirlediği beş tip metinselaşkınlık (ya da
metin-ötesi) ilişkisi şunlardır:
Metinlerarası
—Metinlerarası, söz konusu metin-ötesi ilişkilerden biridir. Genette, genel olarak metinler arasındaki her tür alışverişi
metinlerarası olarak adlandırmaktan kaçınır.
—Metinlerarasını “iki ya da daha fazla metin arasındaki ortakbirliktelik ilişkisi, yani (...) bir metnin başka bir metindeki
somut varlığı” olarak tanımlar.

—Metinlerarası başlığı altına, metinlerarasının en açık, en fazla sözcüğü sözcüğüne kullanımı olan, çoğu zaman ayraçlarla
belirtilen alıntı’yı, ayrıca alıntısız gönderge’yi yerleştirir. Bildirilmemiş, ayraçlarla belirtilmemiş, ancak yine de sözcüğü
sözcüğüne yapılan, gizli bir alıntı olan aşırma’yı; dolaylı bir alıntı olan anıştırma’yı metinlerarası başlığı altında anar.
Ana-Metinsellik
—Metinlerarasının alanından çıkardığı türev ilişkilerini Genette ana-metinsellik başlığı altına yerleştirir.
—Bir B Metni’nin (yani ana-metin: “yalın ya da dolaylı bir dönüşüm işlemiyle önceki bir metinden türeyen her metin”)
ondan türeyen bir A Metni’ne (alt-metin, gönderge-metin) yalın bir dönüşüm ya da öykünme ile bağlayan ilişkidir.
—Genette, ana-metinden alt-metne (gönderge-metne) geçişin açık olduğu, herhangi bir algılama sorunu çıkarmadığı
durumlar üzerinde durarak ana-metinsellik incelemesine sınır koyar.
—Ana-metinsellik bir aktarım ilişkisine göre tanımlanır. Farklı ana-metinsel olguları, ilişkinin doğasına
(ana-metnin taklit edilmesi ya da dönüştürülmesi) ve düzenine göre (oyunsal, yergisel, ciddi) bir sınıflandırma önerir.
—Bir taklit ilişkisine göre gerçekleşen pastiş (öykünme) ve bir dönüşüm ilişkisine göre gerçekleşen parodi (yansılama) ve
alaycı dönüştürüm, ana-metinsellik başlığı altında yer alırlar.
Yan-Metinsellik
—Bir diğer metin-ötesi ilişki, Genette’in yan-metin adını verdiği kavramdır
—İlk bakışta bir metnin dışında kalan, ikinci dereceden metinsel unsurlarla, yani başlıklar, alt-başlıklar,
ara-başlıklar, önsözler, sonsözler, notlar, tanımlıklar, resimler, metnin kapağı ve metin-öncesi unsurlar (karalamalar,
taslaklar) ile olan ilişkilerini kapsar.
—Metin-öncesi inceleme daha çok metnin oluşumunu, yazarın yapıtının oluşum sürecini, yapıtında yaptığı değişiklikleri ve
bu değişikliklerin nedenlerini ele alan oluşumsal ya da kaynak eleştirisinin alanına girer.
—Yan-metinsellikte okur ve metin arasındaki ilişkilerin kurulmasına katkıda bulunan, asıl metne göre ikinci planda kalan
metinsel unsurlar söz konusudur.
—Genette yan-metne ait unsurların, metnin kökensel olarak tanımlanmasındaki rolü üzerinde durur.
Üst-Metinsellik
—Burada bir metnin türsel olarak hangi kategoriye ait olduğunu belirlemek söz konusudur.
—Kimi yapıtlarda, başlık altında yer alan “Roman”, “Anlatı”, “Deneme”, “Şiir”, “Trajedi”, “Dram” vb.
yan-metinsel göstergeler doğrudan doğruya yapıtın ait olduğu yazınsal türü belirtir. Ancak genelde yapıtların çoğunda bu tür
belirtiler olmadığından ve metnin hangi türe ait olduğu bildirilmediğinden soyut, kapalı bir
üst-metinsellik durumu ile karşı karşıya bulunuruz.
—Söylem konusundaki deneyimlerine ve yazınsal söylemin gereklerine uyarak, elindeki bir metnin türsel olarak konumunu
(yani onun bir trajedi, roman, şiir, deneme vb. olup olmadığını) belirlemek okura düşer.
Yorumsal Üst-Metin
—Metin-ötesinin son biçimi yorumsal üst-metin’dir. Bu tür ilişki, bir metni, sözünü ettiği bir başka metne zorunlu olarak
alıntı yapmadan, hatta adını anmadan bağlayan bir yorum ilişkisidir.
—Burada üst-metni ana-metne bağlayan bir eleştiri ilişkisi söz konusudur. Özellikle roman ve özyaşamöyküsel anlatılarda
karşımıza çıkar.
—Yazarlar roman üzerine ileri sürdükleri kuramlara, ya da düşüncelere anlatılarının içerisinde yer verebilirler.
—Genette’in belirlediği beş tür kategori birbirlerinden kesin çizgilerle ayrılmazlar. Aralarında belli alışverişler bulunabilir.
Örneğin, bir yorumsal üst-metnin içerisinde her zaman alıntılar yer alır, bu durumda yorumsal
üst-metin ile metinlerarası etkileşir. Ya da parodi (yansılama), alıntıların bir montajı yapılarak gerçekleşir, bu durumda da
ana-metin ile metinlerarası sıkı sıkıya birbirine bağlıdır.
—Bir yapıtın hangi türe ait olduğu yan-metinsel belirtilerle belirlenir; bu kez, üst-metin ve yanmetin ilişki içerisine girerler.
Ya da, yorumsal üst-metin, bir yayıncı, bir eleştirmenin övgülü eleştirilerini bir kitabın kapağında yayınladığı zaman yanmetin
çerçevesi içerisinde yer alır.
—Genette, metin-ötesi kategorilerden birisini oluşturan ana-metinsellik konusunda neredeyse eksiksiz bir sınıflandırma
yapar.
—Biçimsel bir sınıflandırmayla yetinerek yapıtında okura yer ayırmaz; Riffaterre’in yaptığının tersine, her tür yorumu bir
kenara iter. Yorumsal boyut yanında, Bahtin’in yaptığı gibi, toplumsal boyutu da önemsemez.
—Genette’in yeni sözcükler türeterek metinlerarası olguları belli bir düzene koyması, kuşkusuz kavrama büyük ölçüde
açıklık getirmiştir. Gerçekten de bugün var olan metinlerarası tanımlamalar konusunda en tutarlı ve en açık tanımlamaları ve
sınıflandırmaları Palimpsestes’de buluruz.
METiNLERARASI YÖNTEMLER
Ortakbirliktelik ilişkileri
Genette’in “iki ya da daha fazla metin arasındaki ortakbirliktelik ilişkisi, yani (...) bir metnin başka bir metindeki somut
varlığı” biçimindeki tanımından yola çıkarak, iki tip metinlerarası ilişki belirlenebilir:
—İki ya da daha fazla metin arasında kurulan “ortakbirliktelik ilişkisi”ne dayanan metinlerarası ilişkiler;
—“türev ilişkisi”ne dayanan metinlerarası ilişkiler.
—Farklı metinlerarası yöntemler açık ve kapalı olmak üzere iki biçim altında ele alınabilirler.
—Bir metne yapılan gönderme, yapıtın adı ya da yazarı açıkça bildirilerek ve alıntılanan kesitler belirtilerek (örneğin ayraçlar
ya da italik yazı kullanılarak) açık ilişkiler; bir yapıtta ayrışık unsurlara yer verildiği konusunda hiçbir belirti, ipucu
verilmeden kapalı ilişkiler kurulabilir.
Açık metinlerarası biçimler:
—Alıntı
—Gönderge
Kapalı metinlerarası biçimler:
—Gizli alıntı
—Anıştırma

Bir türev ilişkisine dayanan ve açık metinlerarası biçimler:
—Yansılama (parodi)
—Alaycı dönüştürüm
—Öykünme (pastiş)
Alıntı ve Gönderge
—Alıntı, bir metnin başka bir metindeki varlığını en somut biçimde görünür kılan, ilk akla gelen, en genel ve en sık karşımıza
çıkan metinlerarası bir yöntemdir. “Genellikle ileri sürülen bir görüşü açıklamak ya da desteklemek için bir yazardan, ünlü
bir kişiden alınan parça” olarak tanımlanan alıntı ile bir sözce başka bir bağlamda yinelenir. Böylelikle iki ya da daha çok
metin arasında bir alışverişe olanak sağlanmış olur.
—Alıntı bilinçli, istemli bir anımsamadır. Başka metne ait bir kesit yeni bir metne sokularak ona yeni bir anlam yüklenir.
Alıntının özgüllüğü, açıkça belirtilmiş olmasıdır.
—Yazarlar ayraç ya da italik yazı imlerini kullanarak, yeniden gündeme getirdikleri söylemin ya da sözcenin kendilerine ait
olmadığını açıkça bildirirler.
—Bir diğer açık metinlerarası biçimi olan gönderge ise, bir yapıtın başlığını ya da yazarın adını anmakla yetinir. —
Gönderge, bir metinden alıntı yapılmadan okuru doğrudan bir metne gönderir. Geniş anlamıyla bir metinde bir çağın, bir
türün (yazınsal olsun ya da olmasın), bir geleneğin vb. yanında yalnızca yapıt başlıklarının, yazar adlarının ya da bir roman,
trajedi, şiir kişisinin, tarihi bir kahramanın, kutsal kitaplardan birinin adının açıkça anılması alıntısız göndergeleri işin
içerisine sokar.
.Hüseyin Saylan, Mahşer-i Cümbüş (2008) adlı romanına bir dizi göndermeyle başlar; alıntıyla yalın göndermeyi üç sayfa
boyunca yan yana, hatta iç içe kullanır.
—Roman önce Kubilay Aktulum’a bir göndermeyle başlar, aynı tümce içerisinde Louis Aragon’un
Theâtre-Roman (1974) adlı yapıtına gönderme yapılır.
—Tümcenin yer aldığı kesit içerisinde örtük bir göndermeyle bu kez Kubilay Aktulum’un
Kopuk Yapıt/Kopuk Yazı (2002) adlı kitabından L. Aragon’a gönderen bir bölüm alıntılanır.
—Değişik yazarlar ve yapıtlarına yalın göndermeler yapılarak aynı işlem üç sayfa boyunca sürer.
—Hüseyin Saylan postmodern roman türünün metinlerarasılık, çokseslilik, ayrışıklık ilkelerine uygun bir yaklaşım sergiler.
Romanındaki yapıyı okura böylelikle baştan bildirir.
—Bir alıntı biçimi olduğu için burada kısaca tanımlığın (epigraf) ne olduğuna da değinelim.
—Tanımlık, bir yapıtın ya da yapıttan bir bölümün başında, tek başına yer alan alıntı olarak tanımlanır. Genellikle bir metnin
ya da bölümün hemen başına yerleştirilir ve kimi zaman ait olduğu yazarın adı belirtilir.
—Tanımlık en öze indirgenmiş bir tür önsözdür. Bir sayfa başında yalnız başına yer alarak kitabı temsil eder, kitabı ve
anlamını indirgeyip özetler.
—Orhan Pamuk, Kara Kitap’ın ilk bölümünden başlayarak tanımlık kullanımına her bölüm başında yer verir: “Epigraf
kullanmayın, çünkü yazının içindeki esrarı öldürür! Adli” (1994).
Gizli Alıntı ya da Aşırma
—Gizli alıntı, ayraçlar ya da italik yazı kullanılmadan, bir sözcenin geldiği yapıt ya da yazarın adı belirtilmeden yapılan
alıntıdır. Bir yazarın kendi düşünsel çabasının sonucu olmayan bir yapıttan kimi bölümleri ya da bütünü (bu kullanıma daha
az rastlanır) ayraçlarla belirtmeden, aşırıya varacak derecede, olduğu gibi kopyalaması, yazarın adının yerine kendi adını
yazması, böylelikle bir başkasının metnini kendi metniymiş gibi göstermesi, onu sahiplenmesi olarak da tanımlanabilir.
—Gizli alıntı ayrıca başkalarının düşüncelerini, uğraş vererek ulaştıkları düşünsel sonuçları kendisininmiş gibi gösterme
çabasıdır. Ya da başkalarının yapıtlarına ait tümceleri değiştirerek benzerini yazmak, başka bir yazarın yapıtının özünü,
ortaya attığı yeni düşünceyi kendisininmiş gibi göstermektir.
—Tahsin Yücel, Yalan adlı romanında, kolejdeki yakın dostu Yunus’un dil konusundaki bir kuramını kendisine mal eden,
onun kuramıyla Uluslararası Dilbilim Günleri’ndeki konuşmasıyla adını duyuran roman kişisi Yusuf Aksu aracılığıyla
aşırmayı gündeme getirir.
—Hayri K. Yetik, Edebiyatta Çalıntı (2005) adlı yapıtında bizim yazınımızda (ve sanatın diğer alanlarında) bu yola
başvuran çok sayıda yazardan söz eder: “Yalnız sahnede yaşıyordum” (Dorian Gray’in Portresi);
“Yalnız sahnede olduğum zamanlar yaşıyordum.” (Mukaddes Ateş)
Anıştırma
—Açık seçik göndermede bulunmadan bir kişi ya da nesne konusunda düşünceyi uyarma biçimi olan anıştırmada söylenmesi
gereken şey açıkça, doğrudan belirtilmek yerine yalnızca telkin edilir.
—Kişi ya da nesne konusunda yarım bilgi verildiğinden, anıştırma örtülü söylemle eşanlamlıdır.
“Bir şeyi doğrudan anmadan belirtme. Doğrudan anma bir göndergedir. Anıştırma, bir sözcüğün alıntılanması ya da bir
başka yapıtın, kimliği söylenmeden ya da açıkça bildirilmeden anılmasıdır.”
—Anıştırma çoğu zaman alıntıyla karşılaştırılır. Oysa anıştırmanın, alıntı gibi açık ya da sözcüğü sözcüğüne yapılan bir
metinlerarası gönderge olmadığını anımsatalım.
—Anıştırma, alıntının dolaylı bir biçimidir. Anıştırma, alıntı gibi iki sözceyi üst üste koyar, düzanlamın altından söyleme ait
bir yananlam çıkar.
—Anıştırma bir yarım alıntıdır. Belli bir metni, alıntıdaki gibi, bütünüyle olduğu gibi değil, kısmen, kısıtlı olarak, tam
belirtmeden alıntılar. Burada okurun yapması gereken şey yarım ipuçlarından yola çıkarak bütünü tamamlamaktır.
—Hüseyin Saylan’ın romanında yer alan “Jensen ‘Gradiva’ Romantik Yalan ya da romansal hakikat: ya da tam simetriği”
tümcesi hem bir açık gönderme hem de bir anıştırma örneği sunar.
—Gerçekten de Gradiva Jensen’in en bilinen yapıtıdır. Ardından gelen Romantik Yalan ya da romansal hakikat bir tür yarım
alıntı, yani anıştırmadır: Rene Girard’ın aynı adlı yapıtına (2007) kapalı bir göndermedir.
—Metinlerarasılıktan beklenen okurun yapıtın alımlanmasına etken katılımı, bu türden kullanımlarla gündeme gelir. Yazar,
okurunu romanına bu türden uygulamalarla katar.
Düzanlam-Yananlam:

Düzanlam, yananlama karşıt olarak, bir birimin mantıksal, bilişsel, nesnel anlamıdır.
Yananlam, bir sözcüğün sürekli anlamsal öğelerine ya da düzanlamına kullanım sırasında katılan ve ilk anda
algılanamayan, ikincil kavramlara, imgelere, öznel izlenimlere, vb. ilişkin olan duygusal, coşkusal ikincil anlam;
çağrışımsal değer.
Kolaj
“Bir metnin başka bir metindeki somut varlığı” tanımlaması kolaj kullanımına uygun düşmektedir.
—Daha önce var olan yapıtlardan, nesnelerden, iletilerden belli sayıda unsuru alıp yeni bir yaratı içine sokmak olarak
tanımlanır.
—Metinlerarası kolaj, ister sözsel olsun ister olmasın, yeni bir bütün içerisine sokulan gazete manşetlerine, makalelerine,
ilanlara, resmi belgelere, afişlere, prospektüslere, broşürlere, başka metinlerden parçalara; kimi zaman da moda şarkılara,
radyo anonslarına vb. daha önce düzenlenmiş ayrışık unsurlara gönderir. Bu listeye, sözcükleri, klişeleri, basmakalıp sözleri,
atasözlerini, kısacası metin-dışı her tür öteki unsuru ekleyebiliriz.
—Oğuz Atay, Tutunamayanlar adlı romanında “manzum destan, manzum şerh, piyes, mektup, günce, arşiv belgeleri, nüfus
cüzdanı sureti gibi birçok kurmaca parçayı kolaj nesnesi olarak kullanır” (Gökalp-Alpaslan).
Türev ilişkileri
—Bir metni başka bir metne bir türev ilişkisine göre bağlayan açık metinlerarası yöntemlerin en önemlileri, yansılama
(parodi), alaycı dönüştürüm ve öykünme (pastiş)’dir.
—Yansılama ve alaycı dönüştürüm, alt-metnin (gönderge-metin) çoğu zaman gülünç bir etki yaratmak ya da eğlen(dir)mek
amacıyla dönüştürülmesine dayanır.
—Öykünme ise bir gönderge-metnin biçemini taklit etmeye dayanır, bir taklit ilişkisine göre kurulur. Çoğu zaman iç içe
düşünülen yansılama, alaycı dönüştürüm ve öykünme aslında kimi özellikleriyle birbirlerinden ayrılırlar.
Taklit: Genel anlamıyla taklit, iki yapıt arasında kurulan, yapıtlardan birisinin kendisini kopyalayan diğerinin bir
modeli durumunda olduğu, her türden ilişkiye gönderir. Taklit örnek aldığı bir yapıtı az ya da çok yeniden
üretmeye dayanır.
Yansılama - Alaycı Dönüştürüm - Öykünme
—Eğer bir ana-metin ile gönderge-metin arasındaki ilişki konu düzeyinde gerçekleşiyorsa, yansılama öne çıkar. —
Yansılamaya oldukça benzeyen alaycı dönüştürüm bir yapıtın konusunu değil, biçemini değiştiren bir ana metinsellik
yöntemi olarak tanımlanır.
—Alaycı dönüştürüm, konusu değişmeden kalan bir yapıtın, sıradan bir biçemde yeniden yazılmasıdır:
Yansılama bir yapıtın biçemini değiştirmeden konusunu değiştirmektir, yani soylu, ciddi bir konu olabildiğince, sıradan bir
konuya (gerçek ve güncel) yakın bir biçimde uyarlanır.
—En etkili yansılama, anlamını değiştirdiği metne biçimsel olarak en yakın olan, özgün metni hemen akla getiren, ancak
ondan anlamca ayrılan yansılamadır.
—Murathan Mungan’ın Yedi Cücesi Olmayan Bir Pamuk Prenses adlı öyküsü, Gonca Gökalp-Alpaslan’ın da belirttiği
gibi, iyi bir yansılama örneğidir.
“Öyküde, yazar Pamuk Prenses Masalını her bakımdan tersine çevirir. (...) Böylece Mungan, Pamuk Prenses Masalının ve
diğer bütün masalların insanlara önerdiği ve bellettiği yaşam tarzını, sunduğu hayalleri ironik bir yaklaşımla yıkar.”
—Öykünme’de ise yine bir biçem taklit edilir, ancak yergisel bir işlevi yoktur. İşlevi bakımından yansılamada alaya alma
düşüncesi bulunur. Öykünme ise böyle bir işlevden uzaktır.
—Yansılama ve alaycı dönüştürüm alt-metni (gönderge-metin) dönüşüm ilişkisine göre; öykünme ise taklit ilişkisine göre
değiştirir.
—G. Gökalp-Alpaslan’ın verdiği bir örneği yinelersek; Ferüd Edgü’nün Yazmak Eylemi (2007) adlı çalışması Raymon
Queneau’nun Biçem Alıştırmaları (2003) adlı yapıtının bir öykünmesidir.
—R. Queneau’nun aynı olayı yüz farklı biçemde anlatması gibi Ferüd Edgü de ‘bir kepenk kapatma olayını’ 101 değişik
biçemde kendince yenidenyazar.
—Hem F. Edgü hem de onun biçemini taklit ettiği R. Queneau, Marcel Proust’un Pastiches et Melanges (1970) adlı
kitabında Lemoine Davası konusundaki uygulamasını taklit ederler.
—Yansılama, konuyu değiştirerek anlamsal bir dönüşüm yaratır, alaycı dönüştürüm ise biçemsel bir dönüşüm gerçekleştirir.
—Alaycı dönüştürüm, yansılamaya göre daha yergisel, gönderge metnine karşı daha saldırgandır.
—Yansılama, bir metni yeni bir metin yaratmak için model olarak alır, alaycı dönüştürüm biçemsel bir işlem gerçekleştirir.
—Yansılama yergisel olmaktan çok alay etmek, daha doğrusu eğlenmek ereğindedir. Bir taklit ilişkisine göre gerçekleşen
öykünme bir ölçüde yine eğlendirmek ereğindedir. Bu da yansılama ve öykünmede ana-metnin oyunsal bir düzende yer
aldıklarını gösterir; alaycı dönüştürüm ise daha çok yergisel bir işlevle belirir.
Ana-Metinlerin Ciddi Düzende Dönüşümü
—Ana-metin düzleminde, alt-metin (ya da gönderge metin) bir oyun düzeninde, daha çok eğlendirmek ve/ya yermek
amacıyla dönüştürülür. Ancak dönüşüm hep bir oyun düzeninde gerçekleşmez. Onun karşısına ciddi düzende yer alan
dönüşüm ve taklitleri yerleştirmek gerekir.
(Genette, daha yansız ve geniş bir alanı kapsadığı için ciddi dönüşüm sözcüğü yerine bağlam değiştirme (ya da değiştirim)
sözcüğünü kullanmayı yeğler).
—Ciddi dönüşümler ya da değiştirimler, öteki ana-metin yöntemlerinin tersine, daha çok geniş boyutlu yapılara uygulanan
çok sayıda ve çeşitli değiştirim yöntemini kapsayan ana-metinsellik uygulamalarının en önemlileridir.
—Genette, gönderge-metnin anlamı üzerinde oynama derecesine göre değiştirimi iki kategoriye ayırır:
1. Biçimsel değiştirimler (dönüştürümler): Burada anlam ile oynamaktan çok biçimsel dönüştürümler yaptırılır. Anlama
rastlantısal olarak el atılır.
2. İzleksel ya da anlamsal değiştirimler (dönüştürümler): Burada anlam açıkça ve bilerek dönüştürülür. Anlam dönüşümü
çözümlemenin odağı olur.

Biçimsel Dönüşümler
Biçimsel dönüşümler altında yer alan dönüşümler:
—Çeviri
—Koşuklaştırma
—Düzyazılaştırma
—Vezin Dönüşümü
—Biçem Dönüşümü
—Kipsel Dönüşüm
Çeviri: Bir metni bir dilden başka bir dile aktarmak olan çeviride, çevirisi yapılan yapıtın aslına uygun olup olmadığı, ortaya
çıkan biçemsel olduğu kadar anlamsal dönüşümler üzerinde durulur.
Koşuklaştırma: Düzyazı biçiminde yazılmış bir metni dizeler halinde yeniden yazma yöntemi koşuklaştırma olarak
adlandırılır.
Düzyazılaştırma: Koşuklaştırmanın tam tersi bir işlemle, bu kez dizeler halinde yazılmış bir metni düzyazıya dönüştürmek
söz konusudur. Dizeden düzyazıya geçilen bu yöntemde ana-metin ile gönderge metin arasındaki ayrımlar, sapmalar üzerinde
durulur.
Vezin Dönüşümü: Bir vezinden başka bir vezine (örneğin, on hecelik bir dizeyi sekiz hecelik bir dizeye indirgemek ya da
tersini yapmak) dönüştürmek yöntemi vezin dönüşümü olarak adlandırılır.
Biçem Dönüşümü: Belli ancak kötü bir biçemde yazılmış bir metnin biçemini, çeşitli dilbilgisel işlemlerle yeniden
düzenlemek olarak tanımlanır. Burada biçemsel yönden bir yeniden yazma, bir biçem değişikliği ya da bir metni biçemsel
olarak düzeltmek, kapalı bir biçemi olan bir metnin biçemini daha açık, anlaşılır duruma getirmek söz konusudur.
—Bu tür dönüşümlere biçemsel çok sayıda nicel dönüşümler eklenir. Nicel dönüşümler içerisinde, bir metni kısaltmaya
dayanan ve çok yaygın olarak başvurulan indirgeme ya da onu uzatmaya, oylumunu artırmaya dayanan genişletme
yöntemleri yer alır.
—Bir metni indirgemek ya da genişletmek yeni bir metin üret-mek demektir. Bir metni indirgemenin en kolay yolu (aynı
zamanda yapısına ve anlamına en fazla zarar veren) metinden bir parçayı kesip çıkarmaktır. Ya da kimi yazarlar kendi
yapıtlarını kendileri kısaltırlar.
—Yazdığı yapıtları eleme, çıkarmalarla düzeltmek olan öz-kısaltma (kendi yapıtını kısaltma);
indirgeme yöntemi içerisinde yer alan, dine ve aktöreye aykırı yerleri ayıklamak, özellikle yaşı fazla ilerlememiş okurun
kafasını bulandıracak, şaşkınlığa uğratacak, onu kaygılandıracak bilgileri çıkarmak olan ayıklama, bir metni kısaltırken,
izleksel olarak anlamlı hiçbir bölümü çıkarmadan, onu daha kısa ve özlü bir biçemde yazarak yeni bir metin üretmek olan
özlülük indirgeme çerçevesinde yer alırlar.
—Ayrıca bir öz-kısaltma yanında öz-özlülük’ten de söz edilebilir.
—Öz-özlülük’te bir yazar, yazarlık yaşamının ileri aşamalarında, biçemsel yönden yetkinliğe eriştikçe, eski yapıtlarını
düzeltir. Ancak bir sonraki metinde bir önceki metinden parçalar (bellekten) alıntılanırken iki metin arasında kimi ayrımlar
oluşabilir.
—İndirgemenin bir diğer biçimi olan özetleme, indirgenecek metnin dolaylı olarak zihinsel bir işlemle, özet bir bireşim
sunacak biçimde, bütünü bellekten indirgemektir. Böyle bir yöntemle bütünün anlamı ve devinimi bellekte tutulur.
—Özlülük’ten ayrı olarak burada özetleme işi, tümce tümce, en küçük biçembilimsel düzeyde değil, tüm yapı düzeyinde
gerçekleştirilir.
—Özlülük, kabaca, her biri alt-metnin bir tümcesini özetleyen bir tümceler dizisi; özet ise, bir metni en son aşamada tek bir
tümcede özetlemek olarak tanımlanabilir.
—Marcel Proust’un Kayıp Zamanın İzinde, “Sonunda Marcel yazar oldu”, ya da Dostoyevski’nin tüm kitapları “Suç ve
Ceza” olarak özetlenebilir.
—Özet son derece yaygın olarak başvurulan bir dönüşüm yöntemidir. Yazınsal eserlerin bir araya getirilip tanıtıldığı
sözlüklerde, gazetelerde, dergilerde vb. her yapıt özgün olarak bilgilendirmeye ve betimlemeye dayalı bir yazıda özetlenir.
—Bir yazarın yapıtını bir başkası özetleyebildiği gibi, çoğu zaman yazarın kendisi de özetleme yoluna gider.
Bu durumda bir öz-özetlemeden söz edilir.
—Bir yazar, yapıtını indirgeyebildiği gibi tersine genişletebilir de. Bu durumda yapıtına kimi zaman, örneğin kahramanının
serüveni ile pek ilgili olmayan bölümler ekleyebilir.
—XVII. yüzyılda özellikle Fransa’da tiyatro oyunları büyük ölçüde antik yazarların yapıtlarından esinlenerek yeniden
yazılırdı. Ancak kimi yazarlar antik yapıtlardaki konuları yetersiz bulduklarından onları istedikleri gibi genişletiyor, bir yapıt
(örneğin Kral Oidipus) birçok kez yeni unsurlar eklenerek yeniden yazılıyor, böylelikle yapıt genişletiliyordu.
—Bir genişletme türü olan yayma’da biçimsel bir artırım, bir başka deyişle alt-metnin her tümcesinin uzunluğunu iki üç
katına çıkarmak söz konusudur.
—İzleksel genişleme ve biçemsel yayılım tek başlarına değil, daha çok ikisi birlikte bulunurlar; bu nedenle Genette bu tür
genişletmeyi büyültme olarak adlandırır.
—XVII. yüzyıl tiyatrosunun konuları, söylen ve destan konularının kimi bölümlerinin genişletilerek tiyatroya uyarlamış
biçimleridir. Yazarlar kendilerinden önceki yazarlardan aldıkları konuları değişik biçimlerde genişleterek yeni yapıtlar
oluşturmuşlardır.
—Biçemsel büyültme’de ayrıntılar, betimlemeler, bölümler yanında kişilerin sayıları da çoğaltılabilir.
—Biçemsel olan son değiştirim biçimi kipsel-dönüşümdür; burada alt-metnin belirgin gösterim kipinde yapılan değişiklikler
söz konusudur.
—Kipsel-dönüşüm kurgusal bir yapıtın gösterim biçiminde -anlatısal ya da dramatik- ve kipte yapılan değişikliğe verilen
addır. Burada bir kipten başka bir kipe geçilirken oluşan değişiklikler ele alınır. Örneğin bir romanın sahneye aktarılması ya
da sinemaya uyarlanmasının ardından ortaya çıkan biçemsel, uzamsal, söylemsel, izleksel vb. değişiklikler araştırılır.
DİKKAT: Günümüzde farklı sanatsal biçimler arasındaki alışverişleri artık bir metinlerarasılık yerine bir
göstergelerarasılık başlığı altında ele alıyoruz.

Anlamsal Dönüşümler
—Alt-metnin anlamında meydana gelen izleksel dönüşümlerdir. Bir yapıt biçemsel olarak dönüştürülürken
alt-metnin anlamı da ister istemez şu ya da bu biçimde, az çok değişikliğe uğrar.
—İlke olarak ana-metin başka bir dile, dizeye, biçeme aktarılırken biçimsel dönüşümler uygulanır. Ancak yapıtlar ekleme
çıkarma işlemine tabi tutulduklarından anlamları da bir ölçüde değiştirilir. Bu tür dönüşümler izleksel ya da anlamsal
dönüşümlerdir.
İki tip anlamsal dönüşümden söz edilebilir:
1. Bir öyküsel ya da içeriksel değişikliği öne çıkaran öyküsel dönüşüm; ikincisi ise
2. Olayları ve eylemi kuran yolların değiştirilmesi olan pragmatik (edimsel) dönüşüm.
—Genette öyküden “tarihsel ve coğrafi çerçeveyi” anlar. Buna göre bir eylem, bir öykü zamanından
başka bir öykü zamanına ya da bir yerden başka bir yere aktarılırken eylemde meydana gelecek değişiklikler öyküseldönüşüm
adı altında ele alınır. Bunun sonucunda da edimsel; yani eylemin-olayın akışında bir dönüşüm ortaya çıkar.
Öyküsel-dönüşüm iki biçimde gerçekleşebilir:
—Birincisi elöyküsel bir dönüşüm, yani bir metnin eylemi ile onun alt-metninin eylemi arasındaki izleksel benzeşim (ya da
ayrım);
—İkincisi ise benöyküsel dönüşüm, yani bütünüyle daha önce yazılmış bir yapıta, yazarın kendi izleksel anlamını vermesi.
—Edimsel dönüşüm olayın-eylemin akışının olduğu kadar ona desteklik yapan nesnelerin, araçların değiştirilmesi olan
dönüşüm biçimidir. Örneğin antik dönemde yazılmış bir yapıt içerisinde, yaşanılan dönemde yeniden yazılırken eylemde
meydana gelen değişiklikler ele alınır. Alt-metindeki eylem değiştirilirken daha çok ondaki bir hata ya da metnin işleyişine
ve algılanmasına zarar verebilecek, ona yanlış bir kullanımda sokulan bir eylem düzeltilmeye çalışılır.
.Örgesel-dönüşüm ve Değersel-dönüşüm anlamsal dönüşümün iki temel yöntemi olarak ele alınır.
—Örgesel-dönüşüm, bir örgenin (motifin) bir başka örgenin yerine konmasıdır. (Örneğin, tutkusal bir örgenin yerine siyasal
bir örgeyi koymak).
—Alt-metnin kapsamadığı ya da belirtmediği yere bir örge sokulabildiği gibi, alt-metindeki bir örge kaldırılıp ana-metinde
bir başka örgenin varlığı telkin edilebilir.
—Değersel-dönüşüm ise açık ya da kapalı bir biçimde bir eylem ya da eylemler bütününe bağlanmış olan (örneğin bir roman
kişisini belirleyen eylemler, tutumlar, duygular, nitelemeler dizisinin yıkılması) değerin ya da değerler dizgesinin bütünüyle
yıkılıp yerine başkası(ları)nın getirilmesidir. Bir roman ya da şiir, destan kişisi, bir metinde üstün nitelikli değerler dizgesi ile
donatılmışken, yenidenyazma aşamasında yani bir ana-metinde alçaltıcı ya da sıradan değerlerle donatılmış olabilir.
—Bu değerler ana-metinden alt-metne, ya da tersine alt-metinden ana-metne olumlu olabileceği gibi olumsuz değerlere de
sahip olabilir.
—Okurun belleğine yoğun olarak gereksinim duyan metinlerarası okumada anılan yöntemlerden birisine göre, bir metni
başka bir metne aynı işlevlerle aktarmak değil, böyle bir eylemle yeni bir anlam yaratmak söz konusudur.
—Bir metinlerarası göndergenin anlamını çıkarabilmek için, tüm yapıtları ele alıp, her birinde göndergelerin tek tek
anlamlarını saptamak ve sonunda anlamsal bir tipleme oluşturmak olanaksız olanaksızdır. Bunedenle metinlerarası bir
alışveriş işleminin anlamını metnin bağlı olduğu yazınsal gelenek, yazarın yazın anlayışı ve metin konusundaki bakış açısı,
yazıyla olan ilişkisi, metnin stratejisi, tarihsel ve toplumsal koşullar vb. göz önünde bulundurarak çıkarmak daha doğru olur.
—Bir metinlerarası göndergenin yorumlanabilmesi, okurun önemli ölçüde katılımını gerektirir.
Doğan Günay: “Her örge bir izleğin alt birimidir. Yani izlek, örgelerden oluşur. Örneğin savaş izleğinin örgeleri
silah, asker, ceğhane, çatışma, seferberlik, cephe, düşman vb. olabilir. Ancak ulusal bağımsızlık izleğinde savaş,
bir örge olacaktır.” (Metin Bilgisi, Multilingual)
Anlatı içinde Anlatı
—Tüm bu metinlerarası yöntemlere Genette’in Palimpsestes’te değinmediği, anlatıbilimde ve postmodern romanlarda
üzerinde çokça durulan anlatı içinde anlatı yöntemini ekleyebiliriz. Yöntem özellikle Fransa’da, Yeni Romancıların olduğu
kadar modern ve klasik yazarların yapıtlarında da sıklıkla kullanılır.
—Bir alıntı özelliğine sahip olduğu için söz konusu yöntemi metinlerarası ile ilişkilendirebiliriz.
“anlatı içinde anlatı”, “öykü içinde öykü”, ya da “içanlatı”, “içöykü” yönteminde, bir yapıtta bir başka yazarın bir yapıtı
özet biçiminde alıntılanarak yinelenir.
—Özet biçiminde alıntılanan yapıt, alıntılandığı yapıtta bir tür ayna işlevi yerine getirir. Yeni metne sokulan bir başka metin
bir bakıma yeni metnin aynadaki bir yansısı olur.
—Anlatı içinde anlatı, yapıtın konusunu yinelediği gibi, onun anlamına da açıklık getirir. Yansıtma işlevi gören sözce,
kapsayan anlatıdaki sözceye koşut anlam üretir. Söz konusu sözce, anlatılan bir öykü (ya da kurgu), bir gönderge biçiminde
karşımıza çıkabilir. Bu durumda anlatı içinde anlatı, metinlerarası bir içerik alıntısı olarak tanımlanabilir. Bir metnin içeriğini
özetlediğinden ya da onu alıntıladığından, bir başka sözceye gönderen metinlerarası bir sözcedir.
—Kurgusal düzlemde ve metinlerarası bir bağlamda, anlatı içinde anlatı yönteminin işleyişi, yani anlatılan bir öyküde onun
yansısı olan başka bir öyküye geçiş, bir dönüşüm işlemiyle belirir. Bu dönüşüm işlemi de bir indirgeme ya da özet
yöntemiyle belirlenir.
—Jean Ricardou’nun belirttiği gibi, “kapsanan öykü kapsayan öyküyü ancak bir özet biçiminde çağrıştırabilir” —
Özetlenen şey ise, daha çok metnin özüdür. Bir yapıtın içeriğine ve anlamına koşut olarak bir roman metni özetlenebildiği
gibi, ondan kimi kesitler de alıntılanabilir.
—Anlatı içinde anlatı, bir anlatı yöntemi olarak uygulandığında, yazarın kurduğu düşsel bir yapıta, olaya, izleğe gönderdiği
gibi, gerçekten var olan bir başka yazarın bilinen yapıtına da gönderebilir, onun izleklerini yineleyip anlamına açıklık getirir.
En belirgin işlevi budur.
—Anlatı içinde anlatı yönteminin metinlerarasılık olgusuyla ilişkisi bu ikinci durumda gerçekleşir. Gerçekten de anlatı
içinde anlatı yönteminden bir metinlerarası görüngüde söz edebilmek için, bir metnin daha çok içinde yer alan gerçek, somut
başka bir metne göndermesi ve onunla yapısal, özellikle de izleksel bir koşutluk kurulabilmesini gerektirir.

—Haldun Taner’in Sersem Kocanın Kurnaz Karısı adlı oyununda Molière’in Georges Dandin adlı oyunu, söz konusu
yönteme uygun olarak yer alır.
Yenidenyazma
—Yenidenyazma genel olarak önceki bir metnin, onu taklit eden, dönüştüren, açık ya da kapalı bir biçimde ona gönderen bir
başka metinde yinelenmesi olarak tanımlanır. Ancak yenidenyazmayı başka yazarlara ait metinlerin, o metinlere ait kesitlerin
yeni bir metinde dönüştürülmesi işlemiyle sınırlamamak gerekir.
—Yenidenyazma, düzdeğişmeceli olarak, bir yazarın, metinlerinden birisini yeniden yazması, yazılan bu metnin yeni
versiyonu olarak da tanımlanır.
—Orhan Veli, Nasrettin Hoca fıkralarını şiir halinde yenidenyazar.
.Bir yazar, düzeltmek, derinleştirmek vb. amaçlarla kendi yapıtlarından birini de yenidenyazabilir.
Ayfer Tunç 1990-1991’de yazdığı Kapak Kızı’nı 2005’te yeniden yazar.
—Orhan Asena
—Melih Cevdet Anday
—Ayla Kutlu
—Özen Yula “farklı biçim ve üsluplarla, farklı bakış açıları ve amaçlarla” Gılgamış Destanı’nı yenidenyazarlar (G.
Gökalp-Alpaslan).
Düzdeğişmece: Bir kavramın doğrudan doğruya onu gösteren göstergeyle değil, ilgili, bağlantılı olduğu bir başka
göstergeyle dile getirilmesidir. Kısacası, bir nesneyi bir başka sözcükle belirtmek... Örneğin “bütün kentte
oturanlar” yerine “bütün kent” anlatımı bir düz değişmecedir.
Sonuç olarak; Bir metinlerarasılık bağlamında, yazmak hep bir yenidenyazmak işlemi gerçekleştirmektir.
İster başkasının sözleri ya da söylemlerini kendi metnine katmak, ister alıntılarla oynamak, ister başka metinleri çevirmek,
kendi iyesi yapıp dönüştürmek ya da başka yazarların yazma biçimlerini, kodlarını yinelemek söz konusu olsun, bu işlemlerle
durmadan bir yenidenyazma, metinlerarasılık sürecine girilir.
—Metinlerarasılık ya da yenidenyazma başkalarının dilinden, kendi iyesi yapıp kendine uygun olarak dönüştürdüğü
kodlardan yola çıkarak kendinden söz etmektir.
—Aragon, başkalarının metinlerini yenidenyazarken onların sanki kendisini yansıtan birer ayna olduğundan söz eder.
—Yenidenyazma bir geleneğin, sürerlilik düşüncesinin içerisine yerleşmek, yazınsal bir mirası dönüştürerek kendi iyesi
yapmaktır; aynı zamanda okurun belleğini sürekli canlı tutmak, onu daha dikkatli ve etken kılmaktır; okura yorum yapmayı,
okuduklarını yazıya dönüştürebilmesini öğretmektir.
—Okuma aynı zamanda yazma arzusu uyandırır. Yazı, yazınsal metinleri değişik yöntemlerle sınırsızca yenidenyazmanın
önünü aralayarak, bir okuma arzusunun taşıyıcısı durumuna gelir. Metinlerarasılığın anılan biçimsel işlevlerine bu türden
diğer işlevler eklenir.